Haberleri açmak istemiyorum.
 - I don't want to turn on the news.
Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
 - The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
Ağaçların yaprakları sonbaharda sarıya döner.
 - The leaves of the trees turn yellow in fall.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
 - Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
O, aşkını heyecanlandırdı.
 - She turned on her lover.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
 - He turns me on when he wears those clothes.
Şimdi geri dönmek için çok geç.
 - It's too late to turn back now.
Geri dönmek zorundayız.
 - We have to turn back.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
 - Turning the steering wheel makes the car turn.
Sonunda onun sırasıydı.
 - It was her turn at last.
Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.
 - Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
 - This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Modern bilim birçok olanaksızlıkları olanaklı hale dönüştürmüştür.
 - Modern science has turned many impossibilities into possibilities.
She took a turn for the worse.