She helped him overcome his sadness.
- Üzüntüsünü yenmesi için ona yardım etti.
He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.
My heart was filled with sorrow.
- Kalbim üzüntü ile doluydu.
Neither joy nor sorrow can last forever.
- Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.
The loss of his mother brought him sorrow and regret.
- Annesinin kaybı ona üzüntü ve pişmanlık getirdi.
She regretted deeply when she looked back on her life.
- Hayatında geriye baktığında, o derin üzüntü duymuştur.
Friendship redoubles joy and cuts grief in half.
- Dostluk sevinci ikiye katlar ve üzüntüyü yarıda keser.
I hope that incident won't cause you any grief when you try to leave the country.
- Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.
She looked sadly at me.
- O, bana üzüntülü şekilde baktı.