öncesiz

listen to the pronunciation of öncesiz
Turkish - English
(something) which has no beginning, eternal
önce
ago

A long time ago, there was a bridge here. - Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.

There was a castle here many years ago. - Yıllar önce orada bir kale vardı.

önce
first

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

önce
(İnşaat) before

Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday. - Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önce
pre-

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

önce
beforehand

We prepared snacks beforehand. - Biz önceden aperatifleri hazırladık.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.

önce
before time
önce
to start with

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it. - Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.

At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome. - Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.

önce
a priori

Tell him it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

Above all, you must help each other. - Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.

They want, above all things, to live in peace. - Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.

önce
ere

This statue was erected ten years ago. - Bu anıt on yıl önce dikildi.

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.

önce
prior

Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem. - Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

He came home early in order to see the children before they went to bed. - Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.

In the first place it's necessary for you to get up early. - Öncelikle erken kalkman gerekiyor.

önce
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

All the arrangements should be made prior to our departure. - Tüm düzenlemeler bizim kalkmadan önce yapılmalıdır.

Prior to your arrival, he left for London. - Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.

önce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

önce
back

By the time you came back, I'd already left. - Sen gelmeden önce ben zaten çıkmıştım.

He came back before eight. - Sekizden önce geri döndü.

önce
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
Turkish - Turkish
Zamanda başlangıcı olmayan, ezelî
ezeli
Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan