çalınmak

listen to the pronunciation of çalınmak
Turkish - English
be stolen
(for a musical instrument, a piece of music, a record, a record player, a tape player, a radio) to be played
(for a door) to be knocked on
(for a bell) to be rung or tolled; (for bells) to be pealed; (for a buzzer) to be buzzed; (for a trumpet) to be sounded; (for a horn or whistle) to be blown or tooted
(for an ingredient) to be added to (a liquid)
to be thrown or hurled to (the ground)
sound
be played
smite upon
rat tat
prov. to be spread or smeared on
blow
peal
ring
çal
steal

They must have suspected me of stealing. - Çalmayla ilgili olarak benden şüphelenmiş olmalılar.

He was spotted stealing cookies. - Kurabiyeleri çalarken belirlendi.

çal
engage
çal
rang

I was going out, when the telephone rang. - Telefon çaldığında, ben dışarı gidiyordum.

I was watching TV when the telephone rang. - Telefon çaldığında, ben televizyon izliyordum.

çal
(Sanat) grey
çalınma
ringing
çal
{f} thieve

The thieves tried to steal the woman's car, but they couldn't because they didn't know how to drive a manual. - Hırsızlar kadının arabasını çalmak istedi fakat beceremediler çünkü düz vites kullanmasını bilmiyorlardı.

The thieves divvied up the stolen loot among themselves. - Hırsızlar çalıntı yağmayı kendi aralarında böldü.

çal
rung

Tom came into the classroom three minutes after the bell had rung. - Tom zil çaldıktan üç dakika sonra sınıfa girdi.

The bell had already rung when I got to school. - Okula gittiğimde zil çoktan çalmıştı.

çal
{f} chime
çal
walk away with
çal
{f} thieving

It appears that my husband is cheating on me with my friend. I want to tell her: You thieving cat!. - Bana öyle geliyor ki kocam beni arkadaşımla aldatıyor.Ona söylemek istiyorum:Sen kedi çalıyorsun!.

çal
(Bilgisayar) play

Can you play the violin? - Keman çalabilir misin?

We heard the boy playing the violin. - Çocuğun Keman çaldığını duyduk.

çal
{f} stealing

He was fired for stealing. - O çaldığı için kovuldu.

He was spotted stealing cookies. - Kurabiyeleri çalarken belirlendi.

çal
mooch
çal
{f} stole

Mark Zuckerberg stole my idea! - Mark Zuckerberg fikrimi çaldı!

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

çal
{f} stolen

I had my car stolen last night. - Dün gece arabam çalındı.

My car was stolen last night. - Dün gece arabam çalındı.

çal
strum
çal
{f} ringed
çal
{f} ring

The phone is ringing. I'll get it. - Telefon çalıyor. Ben bakarım.

If the telephone rings, can you answer it? - Eğer telefon çalarsa cevap verebilir misin?

çal
purloin
çal
toll

The bells of danger toll for them. - Onlar için tehlike çanları ağır ağır çalmaktadır.

For whom do the bells toll? - Çanlar kimin için çalıyor?

çal
plagiarize
ağır tempoyla çalınmak
drag
kulakına çalınmak
to overhear (something)
kulağına çalınmak
to come to one's ears
çal
shoplift

Sami shoplifted the latex gloves. - Sami dükkandan lateks eldivenler çaldı.

çal
pilfer
çal
start

Can you help me? I can't make out how to start this machine. - Bana yardımcı olur musun? Bu makineyi nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.

I started working for this company last year. - Geçen yıl bu şirket için çalışmaya başladım.

çal
toot

The tooth fairy wants to steal your teeth. - Diş perisi sizin dişlerinizi çalmak istiyor.

Turkish - Turkish
Çalma işine konu olmak
İnme inmek
Oltayı bir anda hızla çekip iğnenin balığın ağzına girmesini sağlamak
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi şiddetle kapmaya delâlet eder. Meselâ: Çal-yaka: Yakasından kapmak, şiddetle yakalamak
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) İsimlere önden eklenip, onun daima hareket edip oynamakta olduğuna işaret ve delâlet eder. Meselâ: Çal-at : Durduğu yerde de hareket eden at
çal
Ala renk
çal
Taşlık yer, çıplak tepe
çal
ihtiyar
çal
Ot bağlamak için ottan yapılmış ip
çal
Fundalıklı yer
çal
Deste halindeki otu bağlamak için ottan yapılmış ip
çalınma
Çalınmak işi