tuend

listen to the pronunciation of tuend
Englisch - Türkisch

Definition von tuend im Englisch Türkisch wörterbuch

doing
{i} yapılan iş
doing
{i} zımbırtı
doing
{i} meydana getirme
doing
{f} yap

Tatoeba'da cümleleri çevirmek ev ödevi yapmaktan daha eğlenceli. - Translating sentences on Tatoeba is more fun than doing homework.

Bunu senin için yapıyorum. - I'm doing it for you.

doing
{i}

Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor. - You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.

Hastalık onun işini yapmasını engelledi. - Illness prevented him from doing his work.

doing
birisinin yaptığı iş
doing
{i} faaliyet

Bu senin kendi faaliyetin. - This is your own doing.

doing
{i} şey

Tom'un Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapmasını rica ettim. - I asked Tom to do the same thing that Mary was doing.

Bu tür bir şey yapmak aptal görünmesini sağlar. - Doing that sort of thing makes you look stupid.

putting
hafifçe vur/koy
putting
{f} koy

Tom çantasına eşyalarını koyuyor. - Tom is putting stuff in his backpack.

Web sayfana bizim şirketin web sitesi ile ilgili bir link koyar mısın? - Would you mind putting a link on your web page to our company's web site?

putting
koyarak

O kili ateşe koyarak sertleştirdi. - He hardened clay by putting it into a fire.

Her şeyi bir tekneye koyarak riske atmayın. - Don't risk putting everything in one boat.

doing
(birisinin yaptığı) iş
doing
sıkı çalışma
putting
{i} yerleştirme

Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir. - Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver.

doing
yaparak

Zamanınızın çoğunu ne yaparak geçirirsiniz? - What do you spend most of your time doing?

Önemli olan şeyleri yaparak daha fazla zaman harcamak istiyorum. - I want to spend more time doing things that matter.

putting
koyuyor

Tom çantasına eşyalarını koyuyor. - Tom is putting stuff in his backpack.

Tom'u listeye koyuyorum. - I'm putting Tom on the list.