I didn't win, but at least I got a consolation prize.
 - Kazanamadım ama en azından bir teselli ödülü aldım.
That was my only consolation.
 - O benim tek tesellimdi.
I had to console her on the telephone.
 - Ben onu telefonda teselli etmek zorunda kaldım.
When Luisa broke into tears, only her best friend approached to console her.
 - Luisa gözyaşlarına boğulduğunda, yalnızca onun en iyi arkadaşı onu teselli etmek için yaklaştı.
He tried to comfort her, but she kept crying.
 - O, onu teselli etmeye çalıştı, ama o ağlamaya devam etti.
Tom tried to comfort Mary.
 - Tom Mary'yi teselli etmeye çalıştı.
They told him: Tomorrow you are to be hanged. Hearing that did not exactly cheer him.
 - O ona yarın asılacaksın dedi. Bunu duymak kesinlikle onu teselli etmedi.
Tom needs a little cheering up.
 - Tom'un biraz teselliye ihtiyacı var.
I take solace in her words.
 - Onun sözleriyle teselli buluyorum.
Some people find self-harm comforting.
 - Bazı insanlar kendine zarar vermeyi teselli edici buluyor.
It's kind of comforting.
 - O biraz teselli edici.
Since he died, she is inconsolable.
 - O öldüğünden beri, o teselli edilemez.
Tom wanted to comfort Mary.
 - Tom Mary'yi teselli etmek istedi.
Markku wanted to comfort Liisa.
 - Markku Liisa'yı teselli etmek istedi.