Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
 - I listened, but I didn't hear anything.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
 - Life never ends but earthly life does.
Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın.
 - You may go to the party, but you must be home by midnight.
Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı.
 - All models are wrong, but some are useful.
Pazar hariç her gün çalışırım.
 - I work every day but Sunday.
Tom hariç herkes vardı.
 - Everybody but Tom was present.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
 - This is a good book, but that one is better.
O genç ama deneyimli.
 - He is young, but experienced.
Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
 - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
 - Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
İtiraz edebilirdim ama etmedim.
 - I could have objected, but didn't.
Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller.
 - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.
Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri?
 - That means one of them will have to go. But which one?
Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum.
 - But for your help, I would have failed.
Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim.
 - But for your help I could not have got over the hardship.
Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
 - His story may sound false, but it is true for all that.
Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum.
 - He has some faults, but I like him none the less.
Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
 - The girl did nothing but cry.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
 - There was nothing but an old chair in the room.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
 - Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı.
 - Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.