Janet always lets me use her typewriter.
- Janet bana her zaman onun daktilosunu kullanmama izin verir.
Tom always lets us help.
- Tom her zaman yardım etmemize izin verir.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
This ticket allows you to stop over at any station.
- Bu bilet, herhangi bir istasyonda durmanıza izin verir.
Allow me to introduce Mayuko to you.
- Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
- Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
Will you kindly let me have a look at it?
- Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
You will be allowed to use this room tomorrow.
- Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.