I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
What came first? The egg or the hen?
- Hangisi ilk olarak geldi? Yumurta mı yoksa tavuk mu?
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
This smell might come from the oven!
- Bu koku fırından gelebilir!
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Please pardon me for coming late.
- Lütfen geç geldiğimden dolayı beni affet.
Fruits come from flowers.
- Meyveler çiçeklerden meydana gelir.
Next time I come, I'll bring you some flowers.
- Bir daha ki gelişimde, sana bazı çiçekler getireceğim.
Our wedding anniversary is coming soon.
- Evlilik yıl dönümümüz yakında geliyor.
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Tom is coming to our school tomorrow.
- Tom yarın bizim okula geliyor.
Both of his parents are coming to Tokyo.
- Onun ebeveynlerinin her ikisi Tokyo'ya geliyorlar.
The exam is coming up next week.
- Sınav gelecek hafta geliyor.
The hardest academic exam of my life is coming up. Fluid Mechanics.
- Hayatımın en zor akademik sınavı geliyor. Akışkanlar mekaniği.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.