gelirsiz

listen to the pronunciation of gelirsiz
Türkisch - Englisch

Definition von gelirsiz im Türkisch Englisch wörterbuch

gelir
revenue

The mayor thought that he should investigate the decline in tax revenues. - Belediye başkanı, vergi gelirlerindeki azalmanın araştırılması gerektiğini düşündü.

Many websites are supported by revenue from advertising. - Birçok web sitesi reklam geliriyle desteklenir.

gelir
income

Her large income enables her to go to Paris every year. - Onun büyük geliri onun her yıl Paris'e gitmesini sağlıyor.

If I had 25% more income, I'd be more satisfied with my life. - Eğer yüzde 25 daha fazla gelirim olsaydı yaşamımdan daha hoşnut olurdum.

gelir
revenues

A loss in third-quarter revenues was predicted. - Üçüncü çeyrek gelirlerinde bir kayıp öngörülüyordu.

I can provide you with some statistical predictions of expected revenues. - Size beklenen gelirlerin istatistiksel tahminlerini sağlayabilirim.

gelir
proceeds
gelir
earnings
gelir
gam

As soon as he got home, he began to play a computer game. - O eve gelir gelmez bir bilgisayar oyunu oynamaya başladı.

gelir
receipts
gelir
(Ticaret) earning
gelir
(Ticaret) returns

Water is the principle of all things; all comes from water, and to water all returns. - Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.

gelir
increment
gelir
allowance
gelir
return

Water is the principle of all things; all comes from water, and to water all returns. - Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.

gelir
means

Amnesia means loss of memory. - Amnezi, hafıza kaybı anlamına gelir.

This signal means don't walk. - Bu işaret yürüme anlamına gelir.

gelir
(Ticaret) receipt
gelir
emolument
gelir
revenue expenditure
gelir
takings
gelir
gainings
Gelir
input
gelir
income to
gelir
(Hukuk) earnings, income
gelir
yield
gelir
income, revenue, receits, emolument
gelir
drawings
gelir
rente
gelir
finance
Türkisch - Türkisch

Definition von gelirsiz im Türkisch Türkisch wörterbuch

Gelir
(Hukuk) İRAT
gelir
Bir kimseye veya topluluğa belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat
gelir
Bir ekonomik birimin belli bir süre içinde kazandığı ücret, aylık, kira vb., varidat, irat
gelir
Bir kimseye veya topluluğa belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat: "Saklanan bir gelir vardı ki aç, çıplak kalmıyorlardı."- M. Yesarî
gelir
Bir ekonomik birimin belli bir süre içinde kazandığı para (ücret, aylık, kira vb.), varidat, irat