Definition von fresh; bracing; sharp; keen im Englisch Türkisch wörterbuch
- quick
- hızlı
O, elleriyle hızlıdır.
- He's quick with his hands.
Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
- Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
- quick
- {s} çabuk
Birinci Dünya Savaşı, çabuk ve kolay sona ermedi.
- World War One did not end quickly or easily.
Onu elimden geldiği kadar çabuk bitireceğim.
- I'll finish it as quickly as I can.
- quick
- (Gıda) çabuk anlayan
- quick
- çevik
- quick
- anlayışlı
- quick
- çabuk parlayan
- quick
- süratle
- quick
- çabucak
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Çocuk çabucak öğreniyor.
- The child is learning quickly.
- quick
- ateşli
- quick
- çabuk kavrayan
- quick
- (Tıp) Özellikle tırnaklar altındaki hassas et
- quick
- {s} kıvrak
O kıvrak zekalı bir adam.
- He is a quick-witted man.
Tom kıvrak zekalı, değil mi?
- Tom is quick-witted, isn't he?
- quick
- {s} alevli (ateş)
- quick
- {s} çabuk, hızlı: as quick as I can elimden geldiği kadar çabuk. quick returns çabuk gelen kazanç
- quick
- (Tıp) canlı, diri, zinde, sıhhatli
- quick
- {s} madenli
- quick
- (sıfat) çabuk, hızla, hızlı, şipşak, seri, tez, atik, hazır, kıvrak, keskin, süratli, hassas, canlı, yaşayan, hayat dolu, alevli (ateş), sıcak (ocak), madenli
- quick
- {i} tırnak altındaki hassas et
- quick
- diri
- quick
- quick returns çabuk gelen kazanç