Definition von everywhere. im Englisch Türkisch wörterbuch
- her yer
Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
- They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
- all over
- her yönden
- everywhere
- her tarafta
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
- everywhere
- her taraf
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Her tarafım kaşınıyor.
- I feel itchy everywhere.
- everywhere
- her yerde
Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
- They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
- everywhere
- ıf.her yerde: prep.her yer
- all over
- aynen
- everywhere
- dağ taş
- everywhere
- sağda solda
- everywhere
- yedi mahalle
- all over
- her tarafta
- all over
- her yer
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
- The man is well-known all over the village.
Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.
- We travelled all over the country.
- all over
- her taraf
Kolumun her tarafında sivrisinek ısırıkları var.
- I have mosquito bites all over my arm.
Döşemenin her tarafında kan vardı.
- There was blood all over the floor.
- all over
- bitik
- everywhere
- her yere
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.
- The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom.
- all over
- yeniden
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Her şeye yeniden başladık.
- We started all over again.
- all over
- tamamen; bitmiş; tekrar, baştan
- all over
- bitmiş
Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
- We knew it was all over.
- all over
- tıpkı
- all over
- her yerde
Tom'u her yerde aradım.
- I looked all over for Tom.
Tom'u her yerde aradım ama bulamadım.
- I've looked all over for Tom, but I can't find him.
- all over
- tekrar
Size tekrar aşık olabilirim.
- I could fall in love with you all over again.
Bu konuşmanın en önemli kısmı bütün haberlerde tekrar edildi.
- This soundbite was repeated all over the news.
- all over
- baştan
Bu yeni baştan oluyor.
- It's happening all over again.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
- everywhere
- yedi iklim dört bucak
- everywhere
- dört bucak
