The two boys began to blame each other.
- İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
They were never to see each other again.
- Onlar asla birbirlerini tekrar görmeyeceklerdi.
People must love one another.
- İnsanlar birbirlerini sevmeliler.
The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
- İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
We helped one another.
- Birbirimize yardımcı olduk.
Let's try to understand one another.
- Birbirimizi anlamaya çalışalım.
Japan and China differ from each other in many ways.
- Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
We don't know each other.
- Biz birbirimizi tanımıyoruz.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.