attendance, service

listen to the pronunciation of attendance, service
Englisch - Türkisch
katılım, hizmet
waiting
{i} bekleyiş
waiting
{s} bekleme

Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi. - Jim said that he wouldn't mind waiting for us.

Beklemenin bir faydası yok. - There's no point in waiting.

waiting
{s} ihtiyatlı
waiting
{s} temkinli
waiting
{i} eşlik
waiting
bekle
waiting
{i} refakât
waiting
{f} bekle

Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum. - Waiting for a bus, I met my friend.

Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız. - We men are used to waiting for the women.

waiting
bekleyen

Yemek için bekleyen insan sıraları eskisinden daha uzundu. - The lines of people waiting for food were longer than before.

Çizim odasında bekleyen bazı misafirler vardı. - There were some guests waiting in the drawing room.

waiting
bekleyerek

Seni bekleyerek tüm sabahı boşa harcadım. - I wasted all morning waiting for you.

Otobüs bekleyerek burada kalmaktansa yaya gitmeyi tercih ederim. - I would rather go on foot than stay here waiting for the bus.

Englisch - Englisch
waiting