Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
- I am always tense before I get on an airplane.
Böyle gergin olmaya gerek yok.
- There's no need to be that tense.
Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
- Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
- I am always tense before I get on an airplane.
Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
- Tom's meeting with his boss was very tense.
Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor.
- My heart beats fast each time I see her.
Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı.
- Tom has been struck by lightning three times.
Sanırım hoşça kal dememin zamanıdır.
- I think it's time for me to say goodbye.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
- Tom's meeting with his boss was very tense.
Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
- Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
Hükümetin mali durumu sıkıntılı.
- The government's financial situation is tense.
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
O kale eski antik çağda inşa edilmiştir.
- That castle was built in ancient times.
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
- I had a good time last evening.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
- Tom's meeting with his boss was very tense.
The basic tenses in English are present, past, and future.
... BEHIND ME IS THE SCENE OF A TENSE DOWNTOWN STAND-OFF. ...