Meşgulüm. Aksi takdirde davetini kabul ederdim.
 - I'm busy, otherwise I'd accept your invitation.
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
 - My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
 - The younger generation looks at things differently.
Farklı şekilde tepki vermeliydim.
 - I should've reacted differently.
Başka türlü yapamazdım.
 - I could not have done otherwise.
Tom'u başka türlü ikna etmeye çalıştım.
 - I tried to convince Tom otherwise.
Yemek çok lezzetli değildi ama bunun dışında parti bir başarıydı.
 - The food wasn't very delicious, but otherwise the party was a success.
Tom sana bunun dışında söylemedikçe, yarınki toplantıda olmalısın.
 - Unless Tom tells you otherwise, you should be at tomorrow's meeting.
Hızlı koş, yoksa otobüsü kaçırırsın.
 - Run fast, otherwise you will miss the bus.
Yollarını kaybettiler, yoksa çoktan varmış olurlardı.
 - They lost their way; otherwise, they would have arrived long ago.
Onu başka bir şekilde söyle.
 - Say it in another way.
O başka bir şekilde ifade edilebilir mi?
 - Can it be phrased in another way?