yaparak

listen to the pronunciation of yaparak
التركية - الإنجليزية
making

She spends her free time making dolls. - O, boş zamanını oyuncak bebekler yaparak harcar.

She became rich by making ceramic pieces. - O, seramik eser yaparak zengin oldu.

doing

What do nurses spend most of their time doing? - Hemşireler zamanlarının çoğunu ne yaparak harcarlar?

She spends over a third of her time doing paperwork. - O, zamanının üçte birini evrak işleri yaparak geçirir.

yap
do
yap
did

The chief engineer did research hand in hand with his assistant. - Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.

The girl did nothing but cry. - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.

yap
does

She doesn't know who built those houses. - O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.

Regardless of what he does, he does it well. - Yaptığını düşünmeden, onu iyi yapar.

ev işleri yaparak aile yanında kalmak
au pair
yap
{f} doing

Translating sentences on Tatoeba is more fun than doing homework. - Tatoeba'da cümleleri çevirmek ev ödevi yapmaktan daha eğlenceli.

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

alem yaparak
carousing
banyo yaparak
bathing
boks yaparak
(Spor) boxing
bunu yaparak
by doing so
huysuzluk yaparak
cantankerously
hırsızlık yaparak
housebreaking
indirim yaparak
(Ticaret) damping
piknik yaparak
backpacking
pratik yaparak öğrenmek
(deyim) pick up
yap
(Bilgisayar) do it

Did you do it by yourself? - Onu kendin mi yaptın?

We'll do it when we have time. - Zamanımız olduğunda onu yapacağız.

yap
made of

This table is made of wood. - Bu masa tahtadan yapılmıştır.

Beer bottles are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

yap
{f} making

He is afraid of making mistakes. - Hata yapmaktan korkuyor.

Making such a judgement may lead to wrong ideas. - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.

yap
{f} performing

Tom saved Mary's life by performing the Heimlich maneuver. - Tom Heimlich manevrasını yaparak Mary'nin hayatını kurtardı.

Dr. Jackson is performing an autopsy. - Dr. Jackson otopsi yapıyor.

yap
hold in
yap
{f} done

Having done my homework, I watched the baseball game on television. - Ev ödevimi yaptıktan sonra ,televizyonda beyzbol oyununu izledim.

If it had not been for her help, you would never have done it. - Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.

yap
made up

She made up her face in 20 minutes. - O, 20 dakika içinde yüzüne makyaj yaptı.

A molecule is made up of atoms. - Bir molekül atomlardan yapılmıştır.

yap
{f} make of

Tom and Mary aren't quite sure what to make of this. - Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.

I'm not quite sure what to make of this. - Bununla ilgili ne yapacağımdan pek emin değilim.

yap
held in

Parliamentary elections will be held in Germany in 2017. - Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.

The conference is to be held in Tokyo the day after tomorrow. - Konferans öbür gün yapılacak.

yap
commit

The committee had a long session. - Komite uzun bir oturum yaptı.

They voted to create a committee. - Bir komite oluşturmak için oylama yaptılar.

yap
{f} made

She made coffee for all of us. - O hepimiz için kahve yaptı.

Butter is made from cream. - Tereyağı kaymaktan yapılır.

yap
make&
yap
make

The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom! - Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!

A good daughter will make a good wife. - İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.

-yaparak
-By
yap
committed

The enemy committed a horrible manslaughter in the city. - Düşman, şehirde korkunç bir katliam yaptı.

He committed an illegal act. - O, yasa dışı bir eylem yaptı.

blöf yaparak kurtulmak
bluff it out
böyle yaparak
in so doing
dalış yaparak tekrar yükselme
dip
düello yaparak şerefini koruma
satisfaction
ev işleri yaparak
au pair
ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
au pair girl
fazla mesai yaparak
overtime
fotosentez yaparak
(Biyoloji) photosynthetically
hatalar yaparak öğrenmek
learn the hard way
hile yaparak yenmiş
euchring
hırsızlık yaparak çalmak
burglarize
hırsızlık yaparak çalmak
burgle
jest yaparak
drolly
misilleme yaparak
retaliatingly
onur meselesi yaparak
(Konuşma Dili) in honour bound
pike yaparak bombalamak
divebomb
plan yaparak
scheming
reklam yaparak
(Ticaret) publicizing
set yaparak korumak
dike
tahsil yaparak
learnedly
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off shore
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off
çocuk bakımı yaparak
au pair
çıkma yaparak açıklamak
annotate
şaka yaparak
facetiously
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yaparak في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Yap
An atoll in the Caroline Islands of western Micronesia
yap
To bark; to yelp
yap
informal terms for the mouth
yap
A badly behaved child, a brat
yap
A bark; a yelp
yap
To talk, especially excessively
yap
{f} yelp, bark; talk noisily or foolishly; chatter
yap
The mouth, which produces speech
yap
An informal talk
yap
{i} yelp, bark; chatter, foolish talk; uncouth person; mouth (Slang)
yap
The high-pitched bark of a small dog
yap
Of a small dog, to bark
yap
If a small dog yaps, it makes short loud sounds in an excited way. The little dog yapped frantically. An island group and state of the Federated States of Micronesia in the western Caroline Islands of the western Pacific Ocean. Discovered by the Spanish in 1791, it became part of a Japanese mandate after 1920 and fell to U.S. forces in 1945. the sound a small dog makes when it yaps
yap
bark in a high-pitched tone; "the puppies yelped"
الدانماركية - التركية

تعريف yaparak في الدانماركية التركية القاموس.

Yap
saçmalama
yaparak
المفضلات