When I was a child, I often went swimming in the sea.
 - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
It was such a hot day that we went swimming.
 - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
 - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
When I was a child, I often went swimming in the sea.
 - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
Dan's body was floating in the swimming pool.
 - Dan'ın ceseti yüzme havuzunda yüzüyordu.
The substance is light enough to float on the water.
 - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
An apple will float in water, a pear won't.
 - Bir elma suda yüzecektir, bir armut yüzmeyecektir.
Bathers in Argentina were attacked by piranhas.
 - Arjantin'de yüzmeye gidenler piranhalar tarafından saldırıya uğradı.
He went to sea to swim.
 - O yüzmek için denize gitti.
That river is dangerous to swim in.
 - Bu nehir içinde yüzmek için tehlikelidir.
The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour.
 - Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
 - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
 - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
I saw his face in the dim light.
 - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face.
 - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.
Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening.
 - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
 - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
His facial expression was more sour than a lemon.
 - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
 - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand.
 - Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
 - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
 - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
The substance is light enough to float on the water.
 - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
 - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
 - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
There are two sides to every question.
 - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
 - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.
After you kill the sheep, you'll have to skin it.
 - Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
 - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Would you mind if I swam in your pool?
 - Havuzunuzda yüzebilir miyim?
She swam across the river.
 - O, nehri yüzerek geçti.
I prefer swimming to skiing.
 - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
When can I swim here?
 - Ne zaman burada yüzebilirim?
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
 - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
He is the only American to have swum the English Channel.
 - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.
A ball is floating down the river.
 - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
 - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
There are two sides to every question.
 - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
 - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
 - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
I prefer swimming to skiing.
 - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
The two lovers sat face to face, drinking tea.
 - İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.
You ought to face the stark reality.
 - Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
 - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
He went to sea to swim.
 - O yüzmek için denize gitti.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
 - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
 - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
A white cloud is floating in the blue summer sky.
 - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.
One hundred is my favorite number.
 - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.
The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
 - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.