yüzlü

listen to the pronunciation of yüzlü
التركية - الإنجليزية
(something) which contains or is made up of one hundred people or things
faced
yüz
hundred

The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour. - Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

yüz
face

I don't want to see your faces. - Yüzlerinizi görmek istemiyorum.

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

yüz
front

Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening. - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.

The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face. - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.

yüz
countenance
yüz
facial

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
one hundred

Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases. - Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.

One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand. - Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.

yüz
cheek

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

dört üçgen yüzlü şekil
tetrahedron
güler yüzlü kimse
smoothie
iki yüzlü
two faced
yüz
obverse
yüz
cast of features
bebek yüzlü
baby face
iki yüzlü
double-minded
iki yüzlü
double dealer
iki yüzlü
ambidexter
iki yüzlü
double-faced

You are double-faced and this is the problem. - Sen iki yüzlüsün ve bu problem.

iki yüzlü
dissimulator
iki yüzlü
shammer
iki yüzlü
left-handed
iki yüzlü
double-dealer
iki yüzlü
double-tongued
iki yüzlü
duplicitous
iki yüzlü
smoothie
masum yüzlü çocuk
cherub
on iki yüzlü şekil
dodecahedron
yüz
frontage
yüz
feature

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
figure

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

No matter how flat you make a pancake, it always has two sides. - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.

Life and death are two sides of the same coin. - Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

He swam across the river. - O, nehir boyunca yüzdü.

Would you mind if I swam in your pool? - Havuzunuzda yüzebilir miyim?

yüz
puss
yüz
{f} swim

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

I don't know how to swim. - Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.

yüz
{f} swum

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

I haven't swum since last summer. - Geçen yazdan beri yüzmedim.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

The fisherman saved himself by means of a floating board. - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.

Thousands of dead fish have been found floating in the lake. - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.

yüz
physiognomy
yüz
side

He put on his sweater wrong side out. - O kazağını ters yüz giydi.

I jumped into the water and swam to the other side of the river. - Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.

yüz
{f} swimming

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

iki yüzlü
hypocrite

You're such a hypocrite. - Sen böyle bir iki yüzlüsün.

He is such a hypocrite. - O böyle bir iki yüzlü.

bebek yüzlü
Baby faced, baby face
yuvarlak yüzlü
round-faced
yüz
to face

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

çift yüzlü disk
double layer disk
Roma iki yüzlü kapılar tanrısı
Janus
ablak yüzlü
round-faced, chubby-faced
ak yüzlü yelkovan
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: yelkovangiller,ebabil) streaked shearwater
ak yüzlü ıslıkçı ördek
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: ördekgiller) white-faced whistling duck
altı yüzlü cisim
hexahedron
asık suratlı/yüzlü
sulky, sullen
ay yüzlü
moon-faced
beyaz yüzlü
whiteface
beş yüzlü
pentahedral
beş yüzlü şekil
pentahedron
dört yüzlü
tetrahedral
dört yüzlü şekil
tetrahedron
düz yüzlü golf sopası
putter
ekşi suratlı/yüzlü
sour-faced
ekşi yüzlü
sour-faced, forbidding
eş yüzlü
coplanar
güler yüzlü
debonaire
güler yüzlü
smiling

He is always cheerful and smiling. - O her zaman neşeli ve güler yüzlüdür.

She's always happy and smiling. - O her zaman mutlu ve güler yüzlüdür.

güler yüzlü
smooth-faced
güler yüzlü
debonair
güler yüzlü
jocund
güler yüzlü
good-humored
güler yüzlü
good humoured [Brit.]
güler yüzlü
genial, merry, cheerful
güler yüzlü
genial
güzel ama ifadesiz yüzlü kimse
wax doll
iki yüzlü
soft spoken
iki yüzlü
(kumaş) two sided
iki yüzlü
double faced
iki yüzlü
double minded
iki yüzlü
pharisaic
iki yüzlü
disingenuous
iki yüzlü
slimy
iki yüzlü
insincere
iki yüzlü
smooth-tongued
iki yüzlü
ambidextrous
iki yüzlü
hypocritical

Tom is being hypocritical. - Tom iki yüzlü davranıyor.

Tom was very hypocritical. - Tom çok iki yüzlüydü.

iki yüzlü
double

You are double-faced and this is the problem. - Sen iki yüzlüsün ve bu problem.

iki yüzlü
left handed
iki yüzlü
bilateral
iki yüzlü
smooth-faced
iki yüzlü
double-dealing
iki yüzlü
false
iki yüzlü
double tongued
iki yüzlü
pharisaical
iki yüzlü davranmak
play fast and loose
kara yüzlü
dishonored, disgraced, in disgrace
nur yüzlü
(someone) who has a saintly face, who looks saintly
nur yüzlü kimse
cherub
oniki yüzlü şekil
dodecahedron
paralel yüzlü
parallelepiped
pek yüzlü
1. brazen, shameless. 2. very outspoken; tactless
sekiz yüzeyli veya yüzlü
octahedron
sekiz yüzlü cisim
octahedral
sekiz yüzlü şeklinde olan
octahedral
soluk yüzlü
wheyfaced
soluk yüzlü
tallow faced
sıcak yüzlü
likable-looking, friendly looking
tek yüzlü
single sided
tek yüzlü kılıç
backsword
tek yüzlü kılıç
singlestick
tek yüzlü kılıç kullanan eskrimci
backswordsman
tek yüzlü kılıç kullanan eskrimci
backsword
temiz yüzlü
(someone) who has an honest, good-hearted look about him/her
tersli yüzlü reversible
(garment or fabric)
turşu suratlı/yüzlü
sour-faced
yanık yüzlü
(someone) whose face is sun-tanned or sunburnt
yirmi dört yüzlü
trisoctahedron
yumuşak yüzlü
(someone) who is too kind to refuse a request
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

The fisherman saved himself by means of a floating board. - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.

yüz
favor

Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin. - Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.

I used to love swimming. It was my favorite sport in high school. - Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.

çift yüzlü
double-faced, reversible; dihedral
çift yüzlü kumaş
reversible fabric
çok yüzlü
polyhedral
çok yüzlü cisim
polyhedron
üç yüzlü
trihedral
التركية - التركية
Yüzü herhangi bir nitelikte olan
Şımartılmış, yüz bulmuş (kimse)
Yüzü herhangi bir nitelikte olan: "Yanında ... kapkara yüzlü, bembeyaz dişli, lakin çırılçıplak olmayan bir de zenci vardı."- R. H. Karay. Şımartılmış, yüz bulmuş (kimse)
yüzlü yüzlü
Utanmadan, sıkılmadan, hiç çekinmeden
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
güler yüzlü
Yakınlık gösteren, içten davranan
güler yüzlü
Hafifçe gülümseyen, sevimli
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
beş yüzlü
Beş yüzü olan cisim
dört yüzlü
Tabanı üçgen olan piramit
dört yüzlü
Dört yüzü olan, çok yüzlü
iki yüzlü
İki tarafı olan veya iki taraflı kullanılan
kara yüzlü
Suçlu, lekeli, günahkâr
nur yüzlü
Saygı uyandıran, pak yüzlü ihtiyarlardan söz ederken kullanılır
pek yüzlü
Utanması olmayan, sıkılmaz
pek yüzlü
Karşısındakilerin kırılacağını bildiği hâlde duygularını veya isteklerini söylemekten çekinmeyen
sekiz yüzlü
Sekiz düzlem parçasıyla çevrelenmiş cisim
yumuşak yüzlü
Kendisinden istenilen bir şeyi geri çevirmeyen, yüzü tutmayan
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
çok yüzlü
Bütün yüzleri birer çokgen olan şekil
yüzlü
المفضلات