yürütmek

listen to the pronunciation of yürütmek
التركية - الإنجليزية
carry out
perform
conduct

Polish archaeologists are conducting scientific studies in Sudan. - Polonyalı arkeologlar Sudan'da bilimsel çalışmalar yürütmektedirler.

prosecute
to make (sb) walk; to execute, to carry sth out; to bring into force, to put into force, to enforce; to pilfer, to pinch, to bag, to filch, to walk away/off with sth, to lift, to swipe, to rip sth off, to nick
walk
to have (someone) walk
dismiss
swipe
mastermind
steal
(Bilgisayar) go-ahead
take up
advance
carry on
propel
enforce
make somebody walk
implement
run
give a start
(deyim) make out
(Kanun) put into force
snitch
pinch
set going
carry something out
fort
move
(Tıp) develop
nick
pilfer
lift
to carry out, perform, carry on, do, or make a go of (a job)
scrounge
walk off with
prig
push
(Konuşma Dili) to steal, lift, pinch, Brit. nick
to remove (someone) (from his job); to fire (someone)
(Hukuk) carry out (to)
to administer, apply, carry out (a law or decision); to put (a law) into force
slang to kill, bump (someone) off
to get (something) accepted
hold down
to put forward (a thought, a proposal)
walk away with
pursue
snaffle
collar
make away with
purloin
wage
filch
sneak
go through with
execute
march
bag
drive
rip off
cabbage
help
heist
yürütme
executive

An executive council was formed to discuss the new proposal. - Yeni bir öneriyi tartışmak için bir yürütme kurulu oluşturuldu.

The executive committee appointed him the president of the company. - Yürütme komitesi onu şirketin başkanlığına atadı.

yürütmek (programı)
(Bilgisayar) run
yürü
{f} walk

We've walked all around the lake. - Biz gölün etrafında yürüdük.

We have walked all around the lake. - Biz gölün etrafında yürüdük.

yürü
{f} walking

I watched John and Mary walking hand in hand. - John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.

He is used to walking long distances. - O uzun mesafe yürümeye alışkın.

yürütme
execution

A stay of execution was ordered at the eleventh hour. - On yedinci saatte yürütmenin durdurulması emredildi.

(yelken vb) yürütmek
(Askeri) light
(yokluğunda) işi yürütmek
(deyim) hold the fort
akıl yürütmek
reason
benzetim yürütmek
simulate
fikir yürütmek
put forward an idea
geri yürütmek
back
mantık yürütmek
reason
müzakereleri yürütmek
(Politika, Siyaset) conduct negotiations
tahmin yürütmek
compute
yeniden yürütmek
playback
yürütme
(Bilgisayar) invocation
yürütme
(Ticaret) execute
yürütme
(Kanun,Ticaret) enforcement
yürütme
making somebody walk
yürütme
(Gıda) running
yürütme
exercising
yürütme
(Bilgisayar) executing
yürütme
conduct

Polish archaeologists are conducting scientific studies in Sudan. - Polonyalı arkeologlar Sudan'da bilimsel çalışmalar yürütmektedirler.

yürütme
(Politika, Siyaset) executive power
yürütme
(Biyokimya) run
yürütme
carrying out

An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties. - Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.

yürütme
handling
yürütme
(Gıda) elution
yürütme
drive
yürütme
making sb walk
yürü
{f} tread

In order to swim, you have to learn to tread water first. - Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.

yürü
trod
yürü
trodden
yürü
walk out

Do not walk outside this area. - Bu alanın dışında yürümeyin.

tahmin yürütmek
Guess, estimate
yürü
amble
yürütme
(adj.) executive
yürütme
(noun) propulsion
ahkâm yürütmek
colloq . to give one's opinion (on something one doesn't know much about)
başkanlığını yürütmek
hold the presidency of
davayı yürütmek
act in a case
faiz yürütmek
(Ticaret) apply interest
fikir yürütmek
to put forward an idea, state one's opinion
fikir yürütmek
to put forward an idea
gemisini yürütmek
to manage one's affairs well
gemisini yürütmek
manage one's affairs well
hizmet yürütmek
run service
hizmet yürütmek
operate service
inceleme yürütmek
conduct an investigation
işlemleri yürütmek
carry out operations
kalem yürütmek
to write
kampanya yürütmek
conduct a campaign
kampanya yürütmek
run a campaign
proje yürütmek
carry out a project
proje yürütmek
run a project
reklam kampanyası yürütmek
(Ticaret) run an ad blitz
reklam kampanyası yürütmek
(Ticaret) run an ad campaign
reklam kampanyası yürütmek
(Ticaret) run an advertising campaign
saman altından su yürütmek
do something secretly
saman altından su yürütmek
(deyim) have a card up one's sleeve
saman altından su yürütmek
to act on the sly, to do sth secretly
saman altından su yürütmek
act on the sly
saman altından su yürütmek
to be as sly as a fox, be extremely crafty and devious
saman altından su yürütmek
(deyim) do things under the rose
sorgu yürütmek
(Bilgisayar) run query
temas yürütmek
maintain contact with
yokluğunda işi yürütmek
hold the fort
yürü
saunter
yürütme
making sb walk; execution, carrying out; executive
yürütme
propulsion
yürütme
(Hukuk) conduct, enforcement
التركية - التركية
Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek
İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak
Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek. İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak: "Seni, teğmene bel bağlayıp girdiğin bisküvi fabrikasından nasıl yürüttülerdi."- H. Taner
Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak
Yürümek işini yaptırmak, yürümesini sağlamak
Habersiz almak, çalmak
Gerektiği gibi yapmak, uygulamak
YÜRÜTME
(Hukuk) İcra etme; yerine getirme; yönetme, sevk ve icra etme
Yürütme
icra
yürütme
Kanunları uygulama işi, icra
yürütme
Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi
yürütme
Yürütmek işi
yürütme
Kanunları uygulama işi, icra: "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafindan, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır."- Anayasa
yürütmek
المفضلات