yüksekliği

listen to the pronunciation of yüksekliği
التركية - الإنجليزية

تعريف yüksekliği في التركية الإنجليزية القاموس.

yüksek
high

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.

The firm is known for its high-quality products. - Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.

yüksek
{s} loud

He began to cry loudly. - O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.

Someone is knocking loudly at the door. - Birisi yüksek sesle kapıyı çalıyor.

yüksek
elevated

Two persons were killed when an elevated bike path collapsed in Rio. - Rio'da bir yüksek bisiklet yolu çöktüğünde iki kişi öldü.

An elevated seaside bike path collapsed in Rio. - Rio'da bir yüksek sahil bisiklet yolu çöktü.

yüksek
{s} lofty

This mountain isn't a lofty one. - Bu dağ yüksek değildir.

We have lofty expectations. - Yüksek beklentilerimiz var.

yüksek
{s} tall

Tom tried to climb the tall tree. - Tom yüksek ağaca tırmanmaya çalıştı.

There are a lot of tall buildings in New York. - New York'ta çok sayıda yüksek binalar vardır.

basamak yüksekliği
(İnşaat) rise
bulut tepe yüksekliği
(Askeri) cloud top height
ekran yüksekliği
(Bilgisayar) screen height
kare yüksekliği
(Bilgisayar) frame height
tavan yüksekliği
(İnşaat) ceiling height
yüksek
advanced
yüksek
stiff

Sami has paid a stiff price for his service. - Sami hizmeti için yüksek bir fiyat ödedi.

yüksek
precipitous
yüksek
superordinate
yüksek
inflated
yüksek
supreme

Judges on the Supreme Court interpret the laws. - Yüksek mahkeme yargıçları kanunları yorumlarlar.

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

yüksek
buoyant
yüksek
up
yüksek
higher

The teacher told Tom that he couldn't give him anything higher than a C. - Öğretmen Tom'a ona bir C 'den daha yüksek bir şey veremediğini söyledi.

Milk boils at a higher temperature than water. - Süt sudan daha yüksek bir ısıda kaynar.

yüksek
high altitude

I don't feel well at such a high altitude. - Böyle yüksek bir irtifada iyi hissetmiyorum.

yüksek
crucible
yüksek
grand

My grandson cries very loud. - Benim torunum çok yüksek sesle bağırır.

Grandmaster is the highest achievable title in chess. - Büyükusta satrançta en yüksek ulaşılabilir ünvandır.

yüksek
eminent
yüksek
high-rise

This high-rise building has five lifts. - Bu yüksek katlı binanın beş asansörü var.

yüksek
noble
yüksek
rarefied
yüksek
superior
yüksek
{e} above

The mountain is 2000 meters above sea level. - Dağ, deniz seviyesinden 2000 metre yüksekliktedir.

She spoke above her breath. - O yüksek sesle konuştu.

yüksek
high on

My parents' house is located high on a hill from which one can see the mountains in the east and the ocean in the north. - Ailemin evi birinin oradan doğuda dağları ve kuzeyde okyanusu görebileceği yüksek bir tepede yer almaktadır.

At that time, tariffs were high on many products. - O zaman, tarifeler birçok üründe yüksekti.

(hava) (askeri (mil) olarak) görüş, miktar (bulut); (bulut yüksekliği) tavan (bi
(Askeri) (weather) visibility (in miles), amount (of clouds, in eighths), (height of cloud) top (in thousands of feet), (height of cloud) base (in thousands of feet)
alet yüksekliği
height of instruments
alet yüksekliği
height of instrument
basamak yüksekliği
riser
basınç yüksekliği
pressure head
bel yüksekliği
(Politika, Siyaset) height at withers
bel yüksekliği
(Tekstil) waist height
belirgin dalga yüksekliği
(Askeri) significant wave height
bulut yüksekliği
cloud altitude
bulut yüksekliği
(Meteoroloji,Teknik) cloud ceiling
bulut yüksekliği
(Meteoroloji,Teknik) cloud height
burun yüksekliği
(Havacılık) nose height
dalış yüksekliği
diving altitude
deniz yüksekliği (fit olarak)
(Askeri) feet of seawater
denk merkezi yüksekliği
(Askeri) metacentric height
emme yüksekliği
suction height
en az satır yüksekliği
(Bilgisayar) minimum row height
etiket yüksekliği
(Bilgisayar) label height
istif yüksekliği
stacking height
jant flanş yüksekliği
(Otomotiv) wheel rim flange heighter
kan basıncı yüksekliği high
blood pressure, hypertension
kemer yüksekliği
headway
kesit yüksekliği
(Otomotiv) section height
kolon yüksekliği
column height
kuyruk yüksekliği
(Havacılık) tail height
mevcut basınç yüksekliği
(Askeri) potential head
mevki yüksekliği
(Askeri) height of site
oluk yüksekliği
ducting height
oluk yüksekliği
depth of corrugations
optimum patlama yüksekliği
(Askeri) optimum height of burst
patlama infilak/yüksekliği
(Askeri) height of burst
rıht yüksekliği
(İnşaat) road-mix pavement
rıht yüksekliği
(İnşaat) riser height
ses yüksekliği
loudness
ses yüksekliği
sonority
seyir yüksekliği
(Havacılık) cruising level
suyun yüksekliği
height of the water
sıfır yüksekliği
zero elevation
tansiyon yüksekliği
hypertension
tavan yüksekliği
headway
tavan yüksekliği
stud
tepe yüksekliği
(Askeri) maximum ordinate
uçuş yüksekliği
flight altitude
viraj yüksekliği
banking
yoğunluk yüksekliği
density altitude
yüksek
high place; height
yüksek
acro

Driving across desert landscapes can be dangerous when the summer temperatures are high. - Yaz sıcaklıkları yüksek olduğunda çöl manzaraları karşısında sürüş tehlikeli olabilir.

That tall building across the street is where Tom works. - Caddenin karşısındaki o yüksek bina Tom'un çalıştığı yerdir.

yüksek
high; (yapı) high-rise; precipitous; loud; exalted, lofty; advanced; high altitude
yüksek
(sea) marked by high waves, high
yüksek
raised high
yüksek
highrise
yüksek
(playing a game) for high stakes
yüksek
high, superior (quality)
yüksek
hyper
yüksek
lofty, noble
yüksek
penetrating
yüksek
loud or raised (voice)
yüksek
high; lofty
yüksek
penetrative
yüksek
over

Do you see that tall building over there? - Oradaki yüksek binayı görüyor musun?

How to overcome the high value of the yen is a big problem. - Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.

yüksek
exalted
yüksek
tall; buoyant
yüksek
clarion
yüksek
spheric
yüksek
high; great; intense; big: yüksek basınç high pressure. yüksek frekans high frequency. yüksek bir fiyat a high price. yüksek bir meblağ a big sum
yüksek
high, superior in status: yüksek okul institution of higher education
yüksek
stately
yüksek
towering
yüksek
grandiose
yüksek
steep
yüksek
supernal
yüksek
dominant
yüksek
upperbracket
yüksek
upland
التركية - التركية

تعريف yüksekliği في التركية التركية القاموس.

Yüksek
koca
Yüksek
(Osmanlı Dönemi) KALUS
dalga yüksekliği
Denizlerde dalga çukuru ile dalga tepesi arasındaki düşey mesafe
yüksek
Erdemli, faziletli
yüksek
Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan
yüksek
Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan: "... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı."- Ö. Seyfettin
yüksek
Yukarıda, üst tarafta olan yer
yüksek
Yukarıda, üst tarafta olan yer: "Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu."- M. Ş. Esendal
yüksek
Büyük para ile
yüksek
Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan: "İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor."- H. Taner
yüksek
Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan
yüksek
Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan
yüksek
Normal değerlerin üstünde olan, çok: "Türk milletinin karakteri yüksektir."- Atatürk
yüksek
Derece veya makamı bakımından üstün
yüksek
Normal değerlerin üstünde olan, çok
yüksek
Güçlü, etkili, şiddetli
yüksek
(Osmanlı Dönemi) bülend