Mary neredeyse 10 yıl haksız yere hapis cezasına çarptırılmıştı.
- Mary was wrongly imprisoned for nearly 10 years.
Bu mektuba yanlış adres yazılmış.
- This letter is wrongly addressed.
Mektuba yanlış adres yazılmıştı.
- The letter was wrongly addressed.
Korkarım yanlış bir numara çevirdiniz.
- I'm afraid you have dialed a wrong number.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Ben sana ne zaman haksızlık ettim?
- When have I ever wronged you?
Ona haksızlık ettiğimi düşünüyor.
- She thinks that I wronged her.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
- It's very big of you to admit you're wrong.
Ülke yanlış yolda ilerliyor.
- The country is headed on the wrong track.
Matem tutmak için doğru ya da yanlış yol yoktur.
- There's no right or wrong way to grieve.
Ya sen ya da arkadaşın hatalı.
- Either you or your friend is wrong.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Yanlış zamanda, yanlış yerde.
- The wrong time, the wrong place.
Daktilomda bir bozukluk var.
- Something is wrong with my typewriter.
Türk toplumunun algılama yeteneği bozuk değildir.
- There is nothing wrong with the Turkish people's power of perception.
Her ikiniz de suçlusunuz.
- You are both in the wrong.
Tom ve Mary yanlış giden her şey için kendilerini suçladılar.
- Tom and Mary blamed themselves for everything that went wrong.
Ben onlar hakkında yanılmışım gibi görünüyor.
- It seems I was wrong about them.
Bir an için, sadece bir an, beni gerçekten sevdiğini düşündüm ama yanılmışım.
- For a second, just a second, I thought that you really loved me, but I was wrong.
Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
- There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
Kötü bir başlangıç yaptık.
- We got off on the wrong foot.
Ben size zarar verdiğim için üzgünüm. Özür dileme. Sen yanlış bir şey, yapmadım, Tom.
- I'm sorry I hurt you. Don't apologize. You didn't do anything wrong, Tom.
Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
- A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
- I think it's wrong to tell a lie.
Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
- There's nothing physically wrong with him.
Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
- Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Beklenenin tersine sen hatalıydın.
- You were wrong after all.
Tom yatağın ters tarafından kalktı ve bütün gün suratsızdı.
- Tom got up on the wrong side of the bed and has been grouchy all day.
Tom'un haksız yere suçlandığını düşünüyorum.
- I think Tom has been wrongfully accused.
Haksız olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?
- Do you think we were wrong?
Bir şey yanlış görünüyordu.
- Something seemed amiss.
Yanlış bir şeyler oluyordu.
- Something amiss was going on.
Evet, cinayetin bir günah olduğunu söyledim ama günahların yanlış olduğunu asla söylemedim.
- Yes, I said that murder is a sin, but I never said that sins are wrong.
Tom bunu yanlış şekilde yapıyor.
- Tom is doing it the wrong way.
Onu yanlış şekilde yapıyorsun.
- You're doing it the wrong way.
I wrongly assumed that it would be an easy job.
Some of your answers were correct, and some were wrong.
Something is wrong with my cellphone.
Injustice is a heinous wrong.
I spelled several names wrong in my address book.
It is wrong to lie.