verilmek

listen to the pronunciation of verilmek
التركية - الإنجليزية
bestow
be given
given

Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures. - İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.

to be given
to be given (to)
give

Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures. - İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.

verilmek istenen mesaj
purpose
aynı şekilde karşılık verilmek
retaliate
ver
give

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

izin verilmek
be supposed to
ver
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

ver
(Bilgisayar) issue

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

ver
(Bilgisayar) export as
ver
{f} given

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

Recently, they have not been giving her her paycheck on time. - Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.

Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves. - Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.

ver
gave

She gave him a clock. - O, ona bir saat verdi.

I took one, and gave the other apples to my little sister. - Birini ben aldım, diğer elmaları ise küçük kız kardeşime verdim.

ver
{f} grant

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

ver
bring forth
karar verilmek
be decided
ver
granted

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

verilme
granting
adı verilmek
to be named, to be called
baskıya verilmek
go to press
beğenmezse geri verilmek şartıyla
on appro
kiraya verilmek
let
kiraya verilmek
rent
pasaportu eline verilmek
get one's cards
son verilmek
close down
su verilmek
water
suçlu olduğuna karar verilmek
be returned guilty
topraka verilmek
to be buried
toprağa verilmek
sink into the grave
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

Tom thought about reaching for his gun, but decided not to. - Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

ver
cede
çırak olarak verilmek
be apprenticed to
الإنجليزية - الإنجليزية
التركية - التركية
Verme işine konu olmak: "Geç vakit suarenin verileceği büyük konağa gittik."- F. R. Atay
Vermek işine konu olmak
çıkmak
VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
verilme
Verilmek işi
الإنجليزية - التركية

تعريف verilmek في الإنجليزية التركية القاموس.

ver
(Bilgisayar) sürüm

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım. - I just bought the latest version of this MP3 player.

verilmek
المفضلات