Teleskopla geçmişe bakıyoruz.
- Mit dem Teleskop schauen wir in die Vergangenheit.
Kriz zamanı geçmişi idealize etmenin manası yok.
- Es ist zwecklos, in Zeiten einer Krise die Vergangenheit zu idealisieren.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Dört evin önünden geçtim.
- I passed by four houses.
Ne kadar zaman geçtiğini söyleyemem.
- I cannot say how much time passed.
Ne kadar zaman geçtiğini söyleyemem.
- I cannot say how much time passed.
Gemi köprünün altından geçti.
- The ship passed under the bridge.
Büyükbaba ve büyükannelerim Almandı ve dil bana ve erkek kardeşime geçmiş oldu.
- My grandparents were German, and the language has been passed down to me and my brother.
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve biz ne olduğunun farkına bile varmadan başka bir yıl daha geçmiş oldu.
- Days turned into weeks, weeks turned into months and, before we knew it, another year had passed.
Evlendiğimizden beri üç yıl geçti.
- Three years have gone by since we got married.
Arkadaşım öldüğünden beri sadece bir yıl geçti.
- Just one year has gone by since my friend died.
Tren geçerken Tom sürücünün bir anlık bakışını yakaladı.
- Tom caught a glimpse of the driver as the train raced past.
Üçü çeyrek geçe gelecekler.
- He'll come at quarter past three.
Annesi geçen yıl öldü.
- Her mother passed away last year.
Yapraklar her geçen gün kırmızıya döndü.
- The leaves turned red as the days passed.
Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.
- This is the same old problem we've had the past three years.
İnsanlar günümüzde popüler kültüre eskisinden daha çok önem vermekte.
- People attach more importance to popular culture today than in the past.