uzaktaki

listen to the pronunciation of uzaktaki
التركية - الإنجليزية
farther
out
ulterior
uzak
distant

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

uzak
remote

We sat talking about the remote past. - Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.

The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil. - Aktivistler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.

uzak
(İnşaat) away

The capital of Himachal Pradesh, Shimla, is only 115 kilometres away from Chandigarh. - Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.

An apple a day keeps the doctor away. - Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.

uzak
far

He is far from perfect. - O mükemmel olmaktan uzaktır.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

uzak
{s} off

Other people are always off the point. - Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.

He always stands off when people are enthusiastic. - İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.

uzak
far away

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

I saw a light far away. - Ben uzakta bir ışık gördüm.

uzak
outlying
uzak
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

Christmas isn't far off now. - Noel artık uzak değil.

uzak
far-off
uzak
apart

Tom needs to find an apartment not too far from where he works. - Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.

Tom found Mary an apartment not too far from where she works. - Tom, Mary'ye çalıştığı yerden çok uzak olmayan bir daire buldu.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

The school is farther than the station. - Okul istasyondan daha uzaktır.

uzak
improbable
uzak
out

Try to stay out of trouble. - Beladan uzak kalmaya çalışın.

I suggest you keep out of this. - Bundan uzak durmanı öneririm.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

To love humanity, it must be viewed from afar. - İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.

The traveler saw a light from afar and rejoiced. - Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.

uzak
unlikely

I think it's highly unlikely that Tom will go bowling. - Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal

It's very unlikely Tom knows how to play mahjong. - Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.

uzak
free

Our city is free from air pollution. - Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.

You must keep this machine free from dust. - Bu makineyi tozdan uzak tutmalısınız.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

uzak
out of reach
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
daha uzaktaki
farther
en uzaktaki
farthest
en uzaktaki
farthermost
karısı uzaktaki erkek
grass widower
kocası uzaktaki kadın
grass widow
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

She caught sight of a rowing boat in the distance. - O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.

uzak
out of the way

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

He returned back home after being away for ten months. - On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.

He looked back at us many times and walked away. - O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

They must be removed. - Onlar uzaklaştırılmalı.

التركية - التركية

تعريف uzaktaki في التركية التركية القاموس.

Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd
uzaktaki
المفضلات