uzağında

listen to the pronunciation of uzağında
التركية - الإنجليزية
away
past
uzak
distant

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

We live many miles distant from each other. - Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.

uzak
remote

The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil. - Aktivistler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.

We sat talking about the remote past. - Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.

uzak
(İnşaat) away

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

I went all the way to see her only to find her away from home. - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

uzak
far

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

His work was acceptable, but far from excellent. - Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.

uzak
{s} off

Other people are always off the point. - Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.

Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off. - Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.

uzak
far away

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

He came from far away. - O, çok uzaklardan geldi.

uzak
outlying
uzak
far off

He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off. - Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

uzak
far-off
uzak
apart

Tom found Mary an apartment not too far from where she works. - Tom, Mary'ye çalıştığı yerden çok uzak olmayan bir daire buldu.

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

Luna is close by. Mars is much farther away. - Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.

They moved farther away from the fire. - Onlar yangından uzaklaştılar.

uzak
improbable
uzak
out

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

If you look from afar, most things will look nice. - Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.

The traveler saw a light from afar and rejoiced. - Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.

uzak
unlikely

I think it's highly unlikely that Tom will go bowling. - Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal

It's highly unlikely that our taxes will be lowered. - Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.

uzak
free

With your children away, you must have a lot of free time. - Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.

Emergency exits must be kept free of blockages for public safety. - Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

We can see things in the distance using a telescope. - Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

uzak
out of reach
1 km uzağında
1 km away
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

She caught sight of a rowing boat in the distance. - O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.

Seen at a distance, the rock looked like a human face. - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.

uzak
out of the way

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

He returned back home after being away for ten months. - On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.

I'd stand back if I were you. - Terinde olsam uzak dururum.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

They must be removed. - Onlar uzaklaştırılmalı.

التركية - التركية

تعريف uzağında في التركية التركية القاموس.

Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd