Curdken ran up to her and wanted to grasp some of the hair from her head.
- Curdken ona doğru koştu ve onun başından bir tutam saç tutmak istedi.
Don't always take sides with him.
- Her zaman onun tarafını tutma.
Tom didn't have enough money to take a taxi.
- Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
- Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
Tom had no way of knowing that the dam wouldn't hold.
- Tom barajın tutmayacağını bilemezdi.
The children tried to catch snowflakes on their tongues.
- Çocuklar dillerinde kar taneleri tutmaya çalıştılar.
Did you catch anything the last time you went fishing?
- Son kez balık tutmaya gittiğinde bir şey yakaladın mı?
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
Sami dropped everything he was holding.
- Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü.
You must grip that dagger this way.
- O hançeri bu şekilde tutmalısın.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
Tom has never been good at keeping secrets.
- Tom sır tutmada iyi değildi.
Keeping a diary is a good habit.
- Bir günlük tutmak iyi bir alışkanlıktır.
I just want to hold her hand.
- Sadece onun elini tutmak istiyorum.
The handle of this pan is easy to hold.
- Bu tavanın sapını tutmak kolaydır.
It'll keep you warm - Seni sıcak tutar She keeps a diary - Günlük tutuyor. He keeps the books - Defter tutuyor.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
- Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
She should take into consideration the advice of her mother.
- O, annesinin tavsiyesini göz önünde tutmalıdır.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
I will lend you the books, which I have at my disposal, on condition that you keep them clean.
- Onları temiz tutmak şartıyla sana elimdeki kitapları ödünç vereceğim.
He held his breath while watching the match.
- Maçı izlerken nefesini tuttu.
She held my arm firmly.
- O, kolumu sımsıkı tuttu.
I went fishing last Monday.
- Geçen Pazartesi balık tutmaya gittim.
I like to go fishing with my father.
- Babamla birlikte balık tutmaya gitmek istiyorum.
The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
Tom wanted to hire us both, but he said he could only hire one of us.
- Tom ikimizi de tutmak istedi, ancak yalnızca bizden birini tutabileceğini söyledi.
I want to hire a servant.
- Bir hizmetçi tutmak istiyorum.
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
This diamond costs a fortune.
- Bu elmas servet tutar.
How much will it cost you to go by air?
- Hava yoluyla gitmen ne kadar tutar?
On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
He had worked hard to keep Kansas peaceful.
- Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
I had to grab her to keep her from falling.
- Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
It is a fine day and I feel like going fishing.
- Güzel bir gün ve canım balık tutmak istiyor.
I'd like to keep it that way.
- Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
Don't make promises that you don't intend to keep.
- Tutmak niyetinde olmadığın sözler verme.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
Hold your tongue, or you'll be killed.
- Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers.
- Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.
Where can I get hold of a good tax lawyer?
- Nerede iyi bir vergi avukatı tutabilirim?
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
The fat woman was holding a monkey.
- Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
Tom tried to hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.
- Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.
The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
Why do you want to take a taxi?
- Neden bir taksi tutmak istiyorsun?
I'll do whatever it takes to keep you next to me.
- Seni yanımda tutmak neye mal olursa olsun yapacağım.
This net here is to keep off mosquitoes.
- Buradaki ağ, sivrisinekleri uzak tutmak içindir.
Tom adopted our method of bookkeeping.
- Tom defter tutma metodumuzu benimsedi.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.