the distance that the ball travels in the air after being struck

listen to the pronunciation of the distance that the ball travels in the air after being struck
الإنجليزية - التركية

تعريف the distance that the ball travels in the air after being struck في الإنجليزية التركية القاموس.

carry
{f} taşımak

Silah taşımak hukuka aykırıdır. - It's against the law to carry weapons.

O çantayı taşımak zorunda kaldı. - He had to carry the bag.

carry
{f} nakletmek
carry
{f} kaldırmak
carry
(Askeri) TAŞIMAK: Bir sancak, fors vesaireyi tespit edilmiş bir şekle göre taşımak
carry
üzerinde bulundurmak
carry
taşıma

Tom gezilerde çok bagaj taşımaz. - Tom doesn't carry much luggage on trips.

Şu çantaları taşımaya yardım ettim. - I helped carry those bags.

carry
{f} çekmek
carry
bulundurmak
carry
götürmek

Tom'u üst kata götürmek zorunda kaldım. - I had to carry Tom upstairs.

Tom'u yatağa götürmek zorunda kaldım. - I had to carry Tom to bed.

carry
desteğini kazanmak
carry
geçirmek
carry
yardım etmek

Kutu o kadar ağırdı ki Tom Mary'nin onu eve götürmesine yardım etmek zorunda kaldı. - The box was so heavy that Tom had to help Mary carry it home.

carry
erişmek
carry
ulaşmak
carry
(Nükleer Bilimler) elde
carry
{f} çakmak
carry
(isim) golfte topun vurulmadan önceki gidişi, karadan yapılan kayık taşımacılığı, menzil
carry
(fiil) taşımak, kaldırmak, nakletmek, götürmek, çekmek; bulundurmak, getirmek, sevketmek, sağlamak, elde etmek, başarı kazanmak, satışa sunmak, yayımlamak, geçirmek, taşıyıcılık yapmak, menzili olmak, çakmak
carry
{f} menzili olmak
الإنجليزية - الإنجليزية
carry
the distance that the ball travels in the air after being struck

    الواصلة

    the dis·tance that the Ball travels in the A·ir af·ter be·ing struck

    التركية النطق

    dhi dîstıns dhıt dhi bôl trävılz în dhi er äftır biîng strʌk

    النطق

    /ᴛʜē ˈdəstəns ᴛʜət ᴛʜē ˈbôl ˈtravəlz ən ᴛʜē ˈer ˈaftər ˈbēəɴɢ ˈstrək/ /ðiː ˈdɪstəns ðət ðiː ˈbɔːl ˈtrævəlz ɪn ðiː ˈɛr ˈæftɜr ˈbiːɪŋ ˈstrʌk/
المفضلات