الإنجليزية - التركية
تعريف the deep; the sea; the ocean في الإنجليزية التركية القاموس.
- profound
- {s} içine işleyen
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
-Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
- profound
- {s} derin
O derin bir uykuya daldı.
-She fell into a profound sleep.
Tom derinden içini çekti.
-Tom sighed profoundly.
- profound
- meselelerin özünü kavrayan
- profound
- yoğun
- profound
- sorunların derinliğine inen
- profound
- profoundlyde- rinden
- profound
- {s} bilge
- profound
- umman
- profound
- abis
- profound
- derya
- profound
- {s} şiddetli
- profound
- profoundnessderinlik
- profound
- {s} içe işleyen
- profound
- esaslı olarak
- profound
- tamamen
- profound
- (Tıp) Derin, profundus
- profound
- {s} 1. derin; büyük; yoğun: a profound impression büyük bir etki/derin bir iz. a profound mystery büyük bir sır. a profound remark büyük bir
- profound
- çok derin,derin
- profound
- {s} adamakıllı
المصطلحات ذات الصلة
الإنجليزية - الإنجليزية
تعريف the deep; the sea; the ocean في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.
- profound
the deep; the sea; the ocean
الواصلة
the deep; the sea; the o·ceanالنطق
Resimler
السابق
المفضلات