tepeli

listen to the pronunciation of tepeli
التركية - الإنجليزية
hooded
peaked
crested
tufty
humpy
tufted
crested (bird)
humped
pileated
tepe
hill

The person with the dog was so slow on the hill. - Köpekli birisi, tepede bayağı yavaştı.

The hill was all covered with snow. - Tepe tamamen karla kaplıydı.

tepe
peak

Can you see that mountain with the snow-covered peak? - Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.

tepe
top

We climbed to the top of Mt. Fuji. - Fuji

She's too short to reach the top. - O, tepeye ulaşamayacak kadar çok kısa.

tepeli akbaba
condor
tepeli arı şahini
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kartalgiller) oriental honey-buzzard
tepeli ağaçkakan
pileated woodpecker
tepeli baykuş
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: baykuşgiller) [syn.: tepeli baykuş, kulaklı orman baykuşu] long-eared owl
tepeli baştankara
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: baştankaragiller) crested tit
tepeli baştankara
crested tit
tepeli dalgıç
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: batağangiller) [syn.: tepeli dalgıç, elmabaş, tepeli batağan, bahri] great crested grebe
tepeli devekuşu
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: Casuariidae) cassowary
tepeli guguk
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: gugukgiller) great spotted cuckoo
tepeli karabatak
shag
tepeli karabatak
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karabatakgiller) European shag
tepeli meke
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sutavuğugiller) crested coot
tepeli olma
hilliness
tepeli pelikan
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: pelikangiller) Dalmatian pelican
tepeli sumru
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sumrular,denizkırlangıcıgiller) lesser crested tern
tepeli tarlakuşu
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: tarlakuşugiller,toygarlar) [syn.: tepeli tarlakuşu, tepeli toygar] crested lark
tepe
{i} tip

What you see above the water is just the tip of the iceberg. - Suyun üstünde gördüğün şey sadece buz dağının tepesi.

It's the tip of the iceberg. - Bu, buzdağının tepesi.

tepe
{i} ridge

The tower occupied a prominent spot on the ridge. - Kule tepede önemli bir yer işgal etti.

tepe
hood
tepe
{i} head

He looked at her from head to foot. - Tepeden tırnağa ona baktı.

She was soaked from head to foot. - Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.

tepe
{i} fell

He fell head over heels into the water. - O suya tepetaklak düştü.

The boy next door fell head first from a tree. - Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.

tepe
{i} rise
tepe
comb

The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine. - Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

tepe
jebel
tepe
brow
tepe
djebel
tepe
corona
tepe
mound
tepe
tuft
tepe
topping
tepe
mount

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.

tepe
crest

The surfer tried to ride the crest of the wave. - Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.

tepe
{i} down

He never looks down upon others. - O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.

He never looks down on poor people. - O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.

tepe
crown
tepe
topknot
tepe
{i} roof

Dan jumped onto the roof of a passing train. - Dan geçen bir trenin tepesine atladı.

j zo. tepeli baykus; kulakli orman baykusu
zo j. Crested Owl, Long-eared baykusu
tepe
vertex
tepe
the hill
ak tepeli kuyrukkakan
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karatavukgiller) white-crowned black wheatear
avustralya tepeli papağan
(Hayvan Bilim, Zooloji) cockatoo
dokuz tepeli
(Tabiat Doğa) (bitki, Fam: zambakgiller,zambakiye) [syn.: dokuz tepeli, akçöpleme, beyaz boynuz otu] white hellebore
sivri tepeli
peaky
sivri tepeli
spired
sivri tepeli
spiry
sivri tepeli dalga
(Askeri) chopping waves
sivri tepeli kemer
ogive
sivri tepeli kule
pinnacle
sivri tepeli yumuşak kep
(Askeri) cap, peaked, soft
tepe
(Konuşma Dili) the space right beside one: Tepemde dikilme öyle! Don't stand here breathing down my neck!
tepe
apex
tepe
crown, topmost part (of one's head)
tepe
crest, crown (of a bird)
tepe
height

I just finished reading Wuthering Heights. - Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.

I just finished reading Wuthering Heights. - Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.

tepe
(Matematik) vertex
tepe
eminency
tepe
eminence
tepe
hump
tepe
cap
tepe
hill; top; summit, peak; crest
tepe
top, top part: ağacın tepesinde at/in the top of the tree/on top of the tree
tepe
apical
tepe
(Hukuk) climax
tepe
dome
tepe
knap
tepe
(Anatomi) collis
tepe
sinciput
tepe
barrow
tepe
eminencecy
التركية - التركية
Başında sorguç, hotoz gibi bir süs bulunan (kuş)
Tepesi olan
tepeli akbaba
Kondor
tepeli bülbül
Tepesi tüylü bir tür bülbül
tepeli dalgıç
Dalgıç kuşlarından, başında kara tüylerden bir tepelik bulunan, sazlık göllerde yaşayan bir kuş, elma baş (Podiceps cristatus)
tepeli deve kuşu
Uçma yeteneği olmayan Yeni Gine ve Avustralya'da yaşayan deve kuşu türü
tepeli deve kuşugiller
Deve kuşu familyasından olan kuş türü
tepeli horoz
İbiği iri ve yüksek dövüşçü horoz
tepeli köstebek
Burun deliklerinin çevresinde dokunma organı görevi yapan dokunaçları bulunan ve uzun kuyrukları olan köstebek
tepeli patka
Orta Anadolu'da yaşayan dalıcı ördek
tepeli tarla kuşu
Tepeli uzun kuyruklu, at dışkıları arasında beslenen tarla kuşu
tepeli tavuk
Tepeli tavukgillerden, Güney Amerika'da yaşayan, ağaçlara tırmanan bir kuş türü (Opisthocomus hoazin)
tepeli tavukgiller
Tavuksular takımının bir familyası
tepeli toygar
Tepeli tarla kuşu
Tepe
kaban
Tepe
(Osmanlı Dönemi) TÂR
tepe
Bir şeyin en üstteki bölümü
tepe
Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü
tepe
Bir şeyin en üstteki bölümü: "Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz."- S. F. Abasıyanık
tepe
Bir yerin, bir nesnenin vb. nin üstü, tam hizası: "Ekşisu'da trenden indikleri sırada güneş tam tepelerindeydi."- N. Cumalı
tepe
Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü: "Güneş sanki yalnız sizin tepenize ışık ve sıcaklık aksettirmeye çalışıyor."- R. H. Karay. a) çokgende veya çok yüzlüde köşelerden her biri; b) ikiz kenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası; c) bakışım ekseni bulunan bir eğrinin veya yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri
tepe
Birinin yanı başı, baş ucu
tepe
Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi: "Derenin sağ tarafına yükselenen tepenin yamaçları daha hafif eğimli, daha genişti."- N. Cumalı
tepe
Bir yerin, bir nesnenin vb. nin üstü, tam hizası
tepe
Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi
tepeli
المفضلات