solukluk

listen to the pronunciation of solukluk
التركية - الإنجليزية
pallidness
dinginess
opaqueness
washiness
paleness
(Tıp) achromasia
soluk
breath

Let's sit down and catch our breath. - Oturalım ve soluklanalım.

Tom drew a long breath. - Tom uzun bir soluk aldı.

soluk
{s} faded

Faded jeans are still in fashion. - Soluk pantolonlar hâlâ modadır.

Tom is wearing a faded blue shirt. - Tom soluk bir mavi gömlek giyiyor.

soluk
{s} pale

The last to leave was a tall man, with a pale face and smooth, black hair. - Ayrılacak son kişi soluk yüzlü,düz siyah saçlı, uzun bir adamdı.

Mary wore a pale blue dress. - Mary soluk mavi bir elbise giydi.

soluk
{s} faint
soluk
{s} dull
soluk
breathing
soluk
{s} pasty
soluk
{s} colorless
soluk
wind

Give me a minute to catch my wind. - Soluklanmam için bana bir dakika ver.

soluk
wax
soluk
thin
soluk
puff
soluk
washed-out
soluk
fade

Tom only has one faded photograph of grandfather. - Tom sadece büyükbabasının soluk bir fotoğrafına sahip.

Tom is wearing a faded blue shirt. - Tom soluk bir mavi gömlek giyiyor.

soluk
(Askeri) flat
soluk
lifeless
soluk
inspiration
soluk
lurid
soluk
sickly
soluk
pallid
soluk
dingy
soluk
ghastly
soluk
paler
soluk
insipid
soluk
sallow

A tall man with a sallow complexion walked into the room and sat down next to Tom. - Soluk tenli uzun boylu bir adam odaya girdi ve Tom'un yanına oturdu.

soluk
wan
soluk
colourless [Brit.]
soluk
watery
soluk
washy
soluk
exhalation
soluk
dim , dimmed
soluk
ashy
soluk
pale, pallid; faded
soluk
cadaverous
soluk
sick

This plant looks sick. - Bu bitki soluk görünüyor.

soluk
pale; faded
soluk
washedout
soluk
cadaver
soluk
{s} colourless
soluk
spiro
soluk
green
التركية - التركية
Soluk olma durumu
Soluk
nefes
soluk
Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava veya ciğerlere hava alıp verme, nefes: "Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı."- R. N. Güntekin
soluk
Rengi atmış olan (nesne)
soluk
Rengi atmış olan
soluk
Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan
soluk
Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan (ışık): "Bahçeye, kafeslerden elenen soluk bir ışık vurmuş."- Y. Z. Ortaç
soluk
Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş (cilt): "Dudağının soluk rengini bile fark ettirecek kadar rengi bir tuhaf kırmızıydı."- S. F. Abasıyanık
soluk
Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava veya ciğerlere hava alıp verme, nefes
soluk
Dikkat çekici, çarpıcı yanları olan kimse veya şey
soluk
Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş
solukluk
المفضلات