In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air.
 - Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.
She's a harsh critic.
 - O sert bir eleştirmen.
There's a very rigid hierarchy in the Civil Service.
 - Sivil Hizmette çok sert bir hiyerarşi var.
The frame of the machine should be rigid.
 - Makinenin iskeleti sert olmalı.
It was blowing hard all night.
 - Bütün gece rüzgar sert esiyordu.
The book is available in both hard and soft-cover versions.
 - Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur.
Their muscles are stiff.
 - Onların kasları sert.
Tom has a stiff neck.
 - Tom'un ense sertliği var.
Tom likes to play rough.
 - Tom sert oynamayı seviyor.
The bark of this tree is very rough.
 - Bu ağacın kabuğu çok sert.
He looks stern, but actually he's very kind.
 - Sert gözüküyor, ama aslında çok kibardır.
Silvia had a stern father who never praised her.
 - Silvia'nın onu övmeyen sert bir babası vardı.
When water freezes and becomes solid, we call it ice.
 - Su donduğunda ve sertleştiğinde, biz buna buz deriz.
He was severe with his children.
 - O, çocuklarına karşı sertti.
Jack is very severe with his children.
 - Jack çocuklarına çok serttir.
I have a bad stiff neck.
 - Benim kötü bir sert ensem var.
Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
 - Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
Tom's drink is stronger than yours or mine.
 - Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
No one can work under such brutal conditions.
 - Böyle sert koşullar altında hiç kimse çalışamaz.
The uprising was brutally suppressed.
 - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
It's no use playing tough.
 - Sert oynamanın bir faydası yok.
The elephant's skin is very tough.
 - Filin derisi çok serttir.
Tom said that Mary wasn't bitter.
 - Tom, Mary'nin sert olmadığını söyledi.
I'm not bitter at all.
 - Ben hiç sert değilim.
It is said that the Sentinelese are extremely fierce people.
 - Sentinel yerlilerinin oldukça sert insanlar olduğu söylenilmektedir.
We are in a fierce competition with that company.
 - Şu şirketle sert bir yarış halindeyiz.
Tom is violent and dangerous.
 - Tom sert ve tehlikelidir.
I'm not a violent person.
 - Ben sert bir insan değilim.
This steak is as tough as shoe leather.
 - Bu biftek ayakkabı derisi kadar sert.
The rule is utterly inflexible.
 - Kural tamamen serttir.
Tom and Mary had an acrimonious divorce and custody battle for their children.
 - Tom ve Mary'nin çocukları için sert bir boşanma ve velayet savaşı vardı.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
 - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
It was piercingly cold outside.
 - Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.
In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air.
 - Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.
In this line of work, if you make a grim face the customers won't come.
 - Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.
Alice was frightened of her strict mother.
 - Alice sert annesinden korkmuştu.
She was very strict with her children.
 - O çocuklarına karşı çok sertti.
The prouder the individual, the harsher the punishment.
 - Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
Iron is harder than gold.
 - Demir altından daha serttir.
The wind blew even harder when we reached the top of the hill.
 - Biz tepenin zirvesine vardığımızda rüzgar daha da sert esti.
I think Tom is bossy.
 - Tom'un sert olduğunu düşünüyorum.
Don't be so sharp with the children.
 - Çocuklara karşı çok sert olma.
That's a redundant, caustic question.
 - O gereksiz, sert bir soru.
His answers were caustic.
 - Onun cevapları sertti.
I think Tom is going to do something drastic.
 - Tom'un sert bir şey yapacağını düşünüyorum.
Tom's life changed drastically.
 - Tom'un hayatı sert bir biçimde değişti.
The company has hard and fast rules against lateness.
 - Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.
Tartar is a form of hardened dental plaque.
 - Tartar sertleşmiş diş plağının bir şeklidir.
After hardening, you can use your new vase to hold flowers.
 - Sertleştikten sonra, çiçeklerini muhafaza etmen için yeni vazonu kullanabilirsin.
What would you like to drink? A dry martini.
 - Ne içmek isterdiniz? Sert bir martini.
I hope my last mail didn't sound too harsh.
 - Benim son postanın çok sert görünmediğini umuyorum.
Iron is harder than gold.
 - Demir altından daha serttir.