sadeleştirilmiş

listen to the pronunciation of sadeleştirilmiş
التركية - الإنجليزية
simplified
abbreviated
sade
simple

He lived a simple life. - Sade bir hayat yaşadı.

It's just that simple. - Bu sadece bu kadar basit.

sade
plain

Tom ate plain and simple food. - Tom, sade ve basit bir yemek yedi.

They were plainly dressed. - Onlar sade giyinmişlerdi.

sade
only

The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

Only a few people understood me. - Sadece birkaç kişi beni anladı.

sade
pure

This is just pure evil. - Bu sadece saf kötülük.

All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental. - Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.

sade
sober
sade
bald
sade
{s} stark
sade
just

Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on. - Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.

This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months. - Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.

sade
severly
sade
single-minded
sade
low-key
sade
severest
sade
neat

If you make a mistake, just cross it out neatly. - Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.

sade
naked
sade
unornamented
sade
(Konuşma Dili) in black and white
sade
modest

Tom is just being modest. - Tom sadece mütevazi oluyor.

Maybe Tom is just being modest. - Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.

sade
austerity
sade
severer
sade
cool

Calvin Coolidge was quiet and plain-looking. - Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.

We just don't think it's cool. - Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.

sade
naive

I'm not naive, I'm just an optimist. - Ben saf değilim, sadece iyimserim.

sade
(Argo) bog standard
sade
literal
sade
absolute

It is exactly the same thing, just absolutely different. - Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.

It was just absolutely unbelievable. - O sadece kesinlikle inanılmazdı.

sade
clear-cut
sade
singleminded
sade
without sugar
sade
restrained
sade
{s} bare

Tom only does the bare minimum. - Tom sadece en azını yapar.

Tom just barely passed the test. - Tom testi sadece zar zor geçti.

sade
artless
sade
severe

I just got over a severe illness. - Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.

sade
quiet

Calvin Coolidge was quiet and plain-looking. - Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.

If you want me to be quiet, just ask. - Sessiz olmamı istiyorsan, sadece iste.

sade
black

Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold. - Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terkedebilir.

He drinks his coffee black every time. - O, her zaman kahvesini sade içer.

sade
lowly
sade
conservative

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

sade
unvarnished
sade
mere

How to merely get tea? - Sadece çay nasıl alınır?

The mere thought of a snake makes me shiver. - Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.

sade
frugal
sade
unmixed
sade
merely

How to merely get tea? - Sadece çay nasıl alınır?

Don't look down on him merely because he is poor. - Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.

sade
unsophisticated
sade
homely
sade
simple, plain, unadorned; unaffected, unpretentious
sade
simplificative
sade
russet
sade
rustic
sade
austere
sade
chaste
sade
(coffee) that's drunk black and unsweetened
sade
unadorned
sade
frugally
sade
plain; simple; pure; austere, modest; unmixed, neat; unadorned, unornamented; (kahve) black, without sugar
sade
homespun
sade
only, solely, merely, just
sade
attic
sade
arcadia
sade
undecked
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف sadeleştirilmiş في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Sade
{i} family name (Hebrew); Helen Folasade Adu (born 1959), famous English singer born in Nigeria
Sade
French writer of novels, plays, and short stories characterized by a preoccupation with sexual violence
sade
French soldier and writer whose descriptions of sexual perversion gave rise to the term `sadism' (1740-1814)
sade
alternative spelling of sadhe
التركية - التركية

تعريف sadeleştirilmiş في التركية التركية القاموس.

SADE
(Osmanlı Dönemi) Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir
SADE
(Osmanlı Dönemi) (Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur
Sade
minimal
Sade
şekersiz
sade
Süsü, gösterişi olmayan; yalın, gösterişsiz
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup): "Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir."- Y. K. Beyatlı
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan
sade
Yalnızca, yalnız, ancak, sadece
sade
Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz: "İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki, imrenmemek mümkün değil."- M. Ş. Esendal. Şekersiz (kahve). (sa: 'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece: "Hem düşünmeli ki insan kısmı sade para ile doymaz."- R. N. Güntekin
sadeleştirilmiş
المفضلات