possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger

listen to the pronunciation of possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger
الإنجليزية - التركية

تعريف possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger في الإنجليزية التركية القاموس.

chance
{i} ihtimal

İşi zamanında bitirmek için hiçbir ihtimal yoktu. - There was no chance to finish the job on time.

Büyük ihtimalle kazanacak. - There is a good chance that he will win.

chance
şans

Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı? - Any chance you know where I put my keys?

Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir. - Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.

chance
{i} tâlih
chance
{i} kader

Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın. - You'll make a fortune by taking a chance.

Kader şansa bırakılmayacak kadar ciddidir. - Fate is too serious to be left to chance.

chance
risk

Tom riski göze almaya karar verdi. - Tom decided to take a chance.

Başka kaza risklerini en aza indirgemek istiyorum. - I want to minimize the chances of another incident.

chance
tesadüfen olmak
chance
olasılık

Büyük olasılıkla gelecek. - There's a good chance that he'll come.

Başka kaza olasılıklarını en aza indirgemek istiyorum. - I want to minimize the chances of another accident.

chance
rastlantı sonucu oluşmak
chance
rastlantısal
chance
{f} şans eseri olmak
chance
{f} tesadüfen olmak: She chanced to be there. Tesadüf eseri oradaydı
chance
{i} risk, riziko
chance
{f} denemek

Tom şansını denemek istemiyor. - Tom doesn't want to take a chance.

Şansımı denemek zorunda olacağım. - I'll have to take my chances.

chance
şans,v.şans eseri ol: n.şans
chance
{s} şans eseri olan
chance
tesadüfen meydana gelmek
chance
(fiil) riske girmek, göze almak, denemek, şans eseri olmak, tesadüfen olmak
chance
{i} talih, şans
chance
şans eseri olarak vaki olmak
الإنجليزية - الإنجليزية
{i} chance
possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger
المفضلات