تعريف otur في التركية الإنجليزية القاموس.
- {f} sitting
The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
- have a seat
- sit
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
- {f} sit down
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
- rooms
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
- dwelt
- taken a seat
- take a seat
- {f} abode
- {f} dwelling
- took a seat
- live in
Do you live in this building?
- Bu binada mı oturuyorsun?
I now live in a very small house.
- Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.
- reside
Tom currently resides in Boston.
- Tom şu anda Boston'da oturuyor.
More than half the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.
- {f} dwell
- be seated
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
- sat
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
He sat in the front so as to be able to hear.
- İşitebilmek için önde oturdu.
- sit-down
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.
- abided
- otur otruduğun yerde
- don't get involved
