Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
- He lived in a small town nearby.
Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
- I really look forward to your visit in the near future.
Az daha bir suça bulaşacaktım.
- I came near to getting involved in a crime.
Yakınlarda bir posta kutusu var mı?
- Is there a mailbox near here?
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
- He lived in a small town nearby.
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
Şişmiş lenf düğümleri genellikle enfeksiyon, tümör ya da iltihap barındıran bölgelerin civarında olur.
- Swollen lymph nodes are usually found near the site of an infection, tumour, or inflammation.
Yolumu nehir civarında kaybettim.
- It was near the river that I lost my way.
O onun yanına bir sandalye çekti.
- He drew a chair near her.
Pencerenin yanında olan ön sırada Tom'un yanına oturmayı tercih ediyorum
- I prefer to sit in the front row near the window next to Tom.
Yakında bir telefon var mı?
- Is there a telephone nearby?
Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
- Excuse me, is there a toilet nearby?
Bana yaklaşma, soğuk almışım.
- Don't come near me. I have a cold.
O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.
- He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
Nereye giderseniz gidin, istasyonların yanında kaldırımlar üstünde bırakılmış çok sayıda bisiklet görürsünüz.
- Wherever you go, you see a lot of bicycles left on sidewalks near stations.
Kaza onun evinin yanında gerçekleşti.
- The accident took place near his home.
Ona yaklaşmak istemiyorum.
- I don't want to go near him.
Uçurumun kenarına çok yaklaşmak tehlikeli olurdu.
- It would be dangerous to go too near the edge of the cliff.
Dün ben Denizli'ye gittim ve kümesin yakınında bir horoz gördüm.
- Yesterday I went to Denizli and I saw a rooster near the coop.
Eczane, hastanenin yakınında.
- The pharmacy is near the hospital.
Neredeyse araba beni ezecekti.
- I was nearly run over by a car.
O kaydı ve neredeyse düşecekti.
- He slipped and nearly fell.
Araba frenleri sıkıştığında neredeyse bir kaza yapıyorduk.
- We nearly had an accident when the car brakes jammed.
Saat yaklaşık olarak altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
The end is near.
The voyage was near completion.
The two words are near synonyms.
I am nearly forty and still not married.
- I am nearly forty and still unmarried.
I am nearly forty and still unmarried.
- I am nearly forty and still not married.