meydanda

listen to the pronunciation of meydanda
التركية - الإنجليزية
a) obvious, evident, clear, patent b) in sight, within view, around
overt
1. obvious, evident, clear. 2. in sight, within view, around
palpable
around
in sight
exposed
in evidence
pikestaff
patent
meydanda bırakmak
1. to leave (someone) homeless or without shelter. 2. to leave (something) out in the open, leave (something) out where anybody can see it
meydanda kalmak
to be left jobless or homeless, be in a bad way, Brit. be in Queer Street
meydan
{i} square

Victor Hugo's house is in Vosges Square in Paris. - Victor Hugo'nun evi Paris'teki Vosges meydanındadır.

Something horrible happened in the busy square. - Kalabalık meydanda korkunç bir şey oldu.

meydan
(Havacılık) aerodrome
meydan
opportunity
meydan
occasion
meydan
yard
meydan
open
meydan
(Kimya) area
meydan
concourse
meydan
place

This is the place where the incident took place. - Burası olayın meydana geldiği yer.

What horrible events took place? Where are you parents? What happened to your husband? - Ne kadar korkunç olaylar meydana geldi? Anne baban nerede? Kocana ne oldu?

meydan
piazza

Saint Peter's square, or the Piazza San Pietro, is located in front of St. Peter's Basilica in the Vatican. - Aziz Petrus meydanı, ya da Piazza San Pietro, Vatikan'daki Aziz Petrus Bazilikasının önünde yer almaktadır.

meydan
clearing
meydan
room

Everyone in the room was stunned by what happened. - Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.

meydan
circus
meydan
range
meydan
plaza

The well is in the middle of this plaza. - Kuyu, bu meydanın ortasındadır.

meydan
aerodromes
meydan
defied

They defied the laws of the king. - Onlar kralın yasalarına meydan okudular.

baldır bacak meydanda
(a woman who appears in public) with her bare legs showing
hesap meydanda
It's obvious
mal meydanda
(Konuşma Dili) It's there for all the world to see
meydan
Sufism the universe
meydan
arena
meydan
esplanade
meydan
square, circus; arena, ring, ground; field; opportunity, occasion, possibility
meydan
open space
meydan
section of a Bektashi or Mevlevi lodge in which the dervishes perform the religious ceremonies
meydan
agora
meydan
maidan
meydan
arena; ring
meydan
common
meydan
(a) wide, flat, open, outside area; open space; (public) square
meydan
opportunity, occasion; possibility
meydan
theater
التركية - التركية
Ortada, belli, açık, aşikâr
Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı."- Ö. Seyfettin
Ortada bulunan, gözle görülen şey: "Bu genç bir deve idi
MEYDAN
(Osmanlı Dönemi) Etrafı çevrilmiş, üstü açık geniş yer
MEYDAN
(Osmanlı Dönemi) Geniş yer
MEYDAN
(Osmanlı Dönemi) Arsa
meydan
Ayin yapılan yer
meydan
Alan, saha
meydan
Saz şairlerinin karşılıklı saz çalıp söyleştikleri alan
meydan
Bulunulan yer ve çevresi, ortalık: "Kileri kilitlemezdi, paraları meydanda dururdu."- Ö. Seyfettin
meydan
Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri
meydan
Bulunulan yer ve çevresi, ortalık
meydan
Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri: "Şehir kapılarının önündeki meydanlarda davul zurna çalınıyor, cirit, bar oynanıyordu."- A. H. Tanpınar
meydan
Adana'nın Aladağ ilçesinde yayla
meydan
Mevlevi tekkelerinde ayin yapılan yer
meydan
Alan, saha: "Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu."- Ö. Seyfettin
meydan
Fırsat, imkân veya vakit
meydanda
المفضلات