meraksız

listen to the pronunciation of meraksız
التركية - الإنجليزية
indifferent, uninterested
incurious, uninquisitive, uninquiring
(someone) who's not inclined to worry; unanxious, unworried
incurious
indifferent
careless
uninteresting
merak
{i} curiosity

Her story excited curiosity in the children. - Onun hikayesi çocuklarda merak uyandırdı.

His story excited everyone's curiosity. - Onun hikayesi herkesin merakını uyandırdı.

merak
worry

Don't worry. They will be supervised. - Sen merak etme. Başlarında nezaretçi bulunacak.

Don't worry. You can confide in me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

merak
{i} interest

Piotr is interested in soccer. - Piotr futbola meraklıdır.

Tom wondered why many people in America think that baseball is more interesting to watch than soccer. - Tom Amerika'daki birçok insanın niçin beyzbolun futboldan daha ilginç olduğunu düşündüklerini merak etti.

merak
{i} concern

Your friends are really concerned about your health. - Arkadaşların senin sağlığını gerçekten merak ediyorlar.

merak
wonder

I wonder who that girl is. - Şu kızın kim olduğunu merak ediyorum.

I sometimes wonder if I am a girl. - Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.

merak
{i} whim
merak
{i} fancy

He has a great fancy for travelling. - Onun seyahat için büyük bir merakı var.

merak
great interest
merak
keenness
merak
maggot
merak
fond

I am fond of Australian food. - Avusturalya yemeklerine çok meraklıyımdır.

My sister is fond of music. - Kız kardeşim müziğe meraklıdır.

merak
foible
merak
passion

I have no special talents. I am only passionately curious. - Ben özel yetenekleri yok. Ben sadece tutkuyla meraklıyım.

merak
(Argo) kick
merak
fuss
merak
espial
merak
mania
merak
relish
merak
taste

She wondered how his lips would taste. - O, dudaklarının nasıl tat alacağını merak ediyordu.

She wondered what his lips would taste like. - O, onun dudaklarının nasıl tad alacağını merak ediyordu?

merak
conceive
merak
fad

Fadil became interested in Islam. - Fadıl, İslam'a merak sardı.

merak
solicitude
merak
cult

I am curious about Japanese culture. - Japon kültürünü merak ediyorum.

merak
inquietude
merak
wondered about
merak
be wondering
merak
sensation
merak
hobby

Tom is a model railroad hobbyist. - Tom model demiryolu meraklısı.

Tom calls himself a hobbyist. - Tom kendine meraklı diyor.

merak
great interest in, great liking for; passion for (something)
merak
disquiet
merak
anxiety, worry
merak
wonderment
merak
disquietude
merak
being particular or fastidious about
merak
care

I wonder if Tom and I can take care of ourselves. - Tom ve benim kendimize bakabilip bakamayacağımızı merak ediyorum.

I wonder if you have ever really cared for me. - Beni gerçekten sevip sevmediğini merak ediyorum.

merak
curiosity; great interest, concern, passion; anxiety, solicitude, worry
merak
bug
merak
avocation
merak
anxiety
merak
crotchet
merak
missile
التركية - التركية
Anlamak, öğrenmek isteğini duymayan
MERAKSIZ
Anlama, öğrenme isteğini duymayan
MERAKSIZ
Kaygısız, aldırışsız
merak
Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek: "Ona bu merak nereden, nasıl, niçin, ne zaman illet olmuştur diye az kafa yormadım."- H. Taner
MERAK
(Osmanlı Dönemi) Kuruntu, telâş. İç sıkıntısı. İç darlığı.(... Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi hikmet-i İlâhiyeyi ittiham ve rahmet-i İlâhiyeyi tenkid ve Hâlik-ı Rahiminden şekva hükmünde olduğu için aksi maksadiyle tokad yer, hastalığı ziyadeleşir. L.)
MERAK
(Osmanlı Dönemi) Dalgınlık. Kara sevdâ
MERAK
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi öğrenmek istemek. Çok şiddetli arzu. Heves. Düşkünlük
Merak
(Osmanlı Dönemi) BESS
merak
Bir şeyi edinmek, yapmak, bir şeyle uğraşmak isteği: "Öteden beri güzel giyinmeye, güzel konuşmaya merakım vardır."- R. N. Güntekin
merak
Kaygı, tasa
merak
Düşkünlük, heves
merak
öğrenme isteği
merak
Bir şeyi edinmek, yapmak, bir şeyle uğraşmak isteği
merak
Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek
meraksız
المفضلات