lekeli

listen to the pronunciation of lekeli
التركية - الإنجليزية
spotted
stained

Her face was stained with tears. - Onun yüzü gözyaşlarıyla lekeliydi.

sullied
splash
dishonoured
stigmatized
blemished
splashy
dappled
clouded
maculated
spotted, stained
spotted, stained; dishonoured
(person) whose name has been besmirched; (person) with a bad reputation
splotchy
mackled
stigmatic
spotty
smeary
smudgy
tainted
blotchy
smear
maculate
leke
{i} blemish

Salmonella outbreaks blemished spinach importers' reputation for running clean factories. - Salmonella salgınları ıspanak ithalatçılarının temiz fabrika çalıştırma itibarını lekeledi.

Her skin was white as milk and she had not a single blemish anywhere. - Onun teni süt gibi beyazdı ve hiçbir yerinde tek bir lekesi yoktu.

leke
taint
leke
stain

This fabric stains easily. - Bu kumaş kolayca lekelenir.

It's going to be difficult to remove this stain. - Bu lekeyi çıkarmak zor olacak.

leke
spot

The incident left a spot on his reputation. - Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı.

Tom has red spots all over his body. - Tom'un vücudunun her yerinde kırmızı lekeler var.

lekeli bir kravat gösterin lütfen
Please show me a tie with polka dots
lekeli bir şekilde
blotchily
lekeli dil balığı
(Denizbilim) thickback sole
lekeli humma
(Tıp) prulente meningitis
lekeli hurmakayası balığı
(Denizbilim) marbled goby
lekeli kadın
demirep
lekeli kayabalığı
(Denizbilim) bucchich's goby
lekeli kedi balığı
(Denizbilim) blackmouth catshark
lekeli kedibalığı
(Denizbilim) blackmouth catshark
lekeli çırçır balığı
(Denizbilim) east atlantic peacock wrasse
lekeli şeker
spot sugar
leke
blur
leke
{i} stigma
leke
{i} daub
leke
dirt
leke
(Otomotiv) spatter

Dan found blood spatter on the wall. - Dan duvarda kan lekesi buldu.

There were blood spatters on the wall. - Duvarda kan lekeleri vardı.

leke
mole
leke
speckle
leke
(Havacılık) spool
leke
discolour
leke
mark
leke
discredit
leke
mackle
leke
smirch
leke
soil
leke
shame
leke
reproach
leke
dishonour
leke
blot

I got an ink blot on this form. - Bu formda bir mürekkep lekesi yaptım.

There were ink blots on the paper. - Kağıtta mürekkep lekeleri vardı.

leke
macle
leke
splodge
leke
{i} smudge
leke
splash
leke
{i} cloud
leke
to stain
leke
blemish, spot, fleck; birthmark
leke
fleck
leke
smear

Why do you like smearing China so much? - Neden Çin'i bu kadar lekelemekten hoşlanıyorsun?

leke
tarnish
leke
blotch
leke
maculation
leke
stain, spot, blot
leke
discolouration [Brit.]
leke
blob
leke
stain or blot (on one's character or reputation)
leke
attaint
leke
discoloration
leke
macula
leke
splotch
leke
stain, spot, speckle, mark, smear, blot; smear, blot, blemish, dishonour
leke
mottle
leke
slur
leke
macule
leke
suhly
leke
{i} discolouration
leke
flick
leke
vice
leke
asperse
leke
naevus
mürekkep lekeli
blotchy
sinek pisliği lekeli
flyspecked
yağ lekeli
oil stained
التركية - التركية
Herhangi bir sebeple üzerinde leke oluşmuş, lekesi olan: "Armutların en fenası, en kavruk, en lekeli ve en hamı bile asildir."- R. H. Karay
Kötü tanınmış, lekelenmiş
Herhangi bir sebeple üzerinde leke olmuş, lekesi olan
(Osmanlı Dönemi) MÜŞELLEL
lekeli humma
Tifüs
lekeli humma
Tifüs hastalığına verilen bir ad
LEKE
(Osmanlı Dönemi) Kusur
LEKE
(Osmanlı Dönemi) t. Benek. Kir izi
Leke
karaltı
Leke
(Osmanlı Dönemi) LATHA
leke
Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe
leke
Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe: "Kendi vicdanında kendi durumunu düzeltmek, geçmişin lekesini yıkamak istiyordu."- H. E. Adıvar
leke
Kirliliği gösteren iz
leke
Kirliliği gösteren iz: "Adi madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi."- A. Ş. Hisar
leke
Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan renk farklılığı
leke
Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan renk farklılığı: "Kuyruğunun ucu ile alnının orta yerinde beyaz lekeler vardı."- Ö. Seyfettin
leke
Güneş, ay veya herhangi bir gezegenin parlak yüzeyinde görülen karanlık bölüm
leke
Parlak bir yüzeyde görülen karanlık bölüm (Güneş, Ay, gezegen için)
leke
Vücudun herhangi bir yerinde oluşan renk değişmesi
lekeli
المفضلات