kaynamak

listen to the pronunciation of kaynamak
التركية - الإنجليزية
boil
weld
seethe
(ile) spill over with
to have a burning sensation (in the stomach)
to boil; to ferment, to effervesve; (mide) to burn, to sour; to surge up, to seethe; to swarm with sb/sth, to teem with, to crawl with, to be alive with, to abound in/with sth; (kemik) to knit
join
well
(for a broken bone) to knit
swarm
bubble up
to surge up, seethe
(for a plan) to be cooked up in secret
boil away
teem
slang to disappear without a trace
abound
conglutinate
slang (for a lesson hour) to be wasted
to swarm, teem
to fidget
come to the boil
founder
stick
surge
swarm with
ferment
(Biyokimya) fuse
teem with
surge up
well out
crawl
broil
bubble
kaynama
{i} boiling

Sami's rage reached boiling point. - Sami'nin öfkesi kaynama noktasına ulaştı.

When I arrived, the dispute had reached its boiling point. - Ben geldiğimde, anlaşmazlık kaynama noktasına ulaşmıştı.

kaynamak (kemik)
knit
kanı kaynamak
1. to be full of beans, be full of pep. 2. to feel a sudden rush of affection for (someone)
kanı kaynamak
click
kanı kaynamak
take to
kanı kaynamak
a) to take to sb/sth, to cotton to b) to be full of beans, to be full of life
kanı kaynamak
hit it off with smb
karınca yuvası gibi kaynamak
(for a place) to teem or be swarming with people
kazanı kapalı kaynamak
to keep one's affairs to oneself
kaynama
simmer
kaynama
{i} joining
kaynama
{i} boil

A watched pot never boils. - İzlenen demlik asla kaynamaz.

The water began to boil. - Su kaynamaya başladı.

arada kaynamak
pass unnoticed
kaynama
(Biyokimya) fusion
kaynama
teeming
kaynama
sticking
kayna
swarm with
kayna
{f} boiling

Put the eggs into the boiling water. - Yumurtaları kaynar suyun içine koyun.

Boiling lobsters is illegal in the town of Reggio Emilia, Italy. - Italya'nın Reggio Emilia kasabasında istakozları kaynatmak yasa dışıdır.

kayna
teem
arada kaynamak
to pass unnoticed
arada kaynamak
to pass unnoticed, get lost in the shuffle
fıkır fıkır kaynamak
1. to boil with a bubbling sound. 2. to abound in, be full of, crawl with (vermin). 3. (for a woman) to be lively and flirtatious
içten içe kaynamak
simmer
kaynama
conglutination
kaynama
boiling, ebullition
kaynama
knitting (of broken bones)
kaynama
surging up, bubbling up
kaynama
welding
kaynama
ebullition
midesi kaynamak
to have indigestion; to have heartburn
taşım kaynamak
(for a liquid) to come to the boil (for a specified number of times)
yavaş yavaş kaynamak
simmer
التركية - التركية
Eski durumunu almak, birbirine yapışmak
Çok miktarda bulunmak
Ekşimek
Çalkantı durumunda olmak, dalgalanmak
Kabarıp köpürmek
Huzursuzluk, tedirginlik olmak
Yerden çıkmak: "Paşaoluk yaylasının her bucağından bir pınar kaynar."- F. R. Atay
Kapanmak, iyileşmek
Arada kaybolmak
Gizli bir iş çevirmek, için için hazırlanmak
Artmak, çoğalmak, yoğunlaşmak: "Gittikçe kaynayıp kabaran bir hiddet, taşmak raddesine gelmiş kelimelerle dudaklarına kadar çıkıp titriyordu."- H. Z. Uşaklıgil
Artmak, çoğalmak, yoğunlaşmak
Yara kapanmak, iyileşmek
Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulunca buhar durumuna geçerek fokurdamak
Pişmek, haşlanmak
Gerektiği gibi yapılamamak
Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak: "Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu."- T. Buğra
Mide ekşimek. Çalkantı durumunda olmak, dalgalanmak. Çok miktarda bulunmak
Yerden çıkmak
Kırık, çatlak kemik veya metal parçalar eski durumunu almak, birbirine yapışmak
Mayalı bir şey kabarıp köpürmek
Bir yerde huzursuzluk, tedirginlik olmak
Coşmak, heyecanlanmak
(Osmanlı Dönemi) ŞEYT
galeyan etmek
(Osmanlı Dönemi) TEGARRÜR
(Osmanlı Dönemi) CEYEŞAN
Kaynama
galeyan
kayna
Kayığın kenarları
kayna
Kayığın iki yanında bulunan ve kıyıya çekmek için ip takılanacak çıkıntılar
kaynama
Testinin içinde çok az suyla pişen et ile yapılan bir yemek
kaynama
Kaynamak işi
kaynamak
المفضلات