karşılama

listen to the pronunciation of karşılama
التركية - الإنجليزية
welcome

We waved flags to welcome members of our baseball team. - Biz beyzbol takımı üyelerini karşılamak için bayrakları salladık.

Please help me welcome Mr. Nomura. - Lütfen Bay Nomura'yı karşılamama yardım edin.

reception

We drew lots to decide who would go first at the early morning reception desk. - Erken sabah karşılama masasında ilk kimin gideceğine karar vermek için kura çektik.

compensation
recompense
(Hukuk) confrontation
meeting

I went there for the purpose of meeting him. - Onu karşılamak amacıyla oraya gittim.

Our company's first priority is meeting our customers' needs. - Şirketimizin ilk önceliği, müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılamaktır.

supply
recuperation
meeting, greeting, reception, welcome
folk music played or sung when meeting a bridal procession
welcome, greeting; accepting, receiving
greeting

Gentlemen, allow me to say a few words in greeting. - Baylar, karşılamada birkaç söz söylemem için bana izin verin.

receiving

I was sure of receiving a good welcome. - Ben iyi bir karşılama almaktan emindim.

return
{i} countervailing
{i} welcoming

Please help me in welcoming Tom. - Lütfen Tom'u karşılamam da bana yardım et.

Where's the welcoming committee? - Karşılama komitesi nerede?

salute
meet

She promised to meet him last night. - O dün gece onu karşılamak için söz verdi.

We participated in the athletic meet of our company. - Biz şirketimizin atletizm karşılamasına katıldık.

karşılamak
{f} meet

I went to the airport to meet my father. - Babamı karşılamak için havaalanına gittim.

In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs. - Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.

hoş karşılama
welcome
karşılamak
welcome

Whenever I walk by that teahouse, the boss always comes out to welcome me. - Her ne zaman o çayevine gitsem, patron beni karşılamak için dışarıya gelir.

We stood at the door to welcome our guests. - Misafirlerimizi karşılamak için kapıda durduk.

sıcak karşılama
welcome
karşılama görevlisi
receptionist
karşılama töreni
welcoming ceremony
karşılık olma, karşılama
have money, meet
karşılamak
{f} fulfill
karşılamak
satisfy

I was chosen to satisfy you. - Seni karşılamak için seçildim.

karşılamak
greet

Tom wasn't there to greet Mary. - Tom Mary'yi karşılamak için oradaydı.

Paul came to Rome to greet me. - Paul beni karşılamak için Roma'ya geldi.

karşılamak
supply
karşılamak
recoup
karşılamak
{f} take

Don't take the trouble to come and meet me. - Gelip beni karşılamak için zahmet etmeyin.

karşılamak
{f} provide

I'm trying my best to provide for you and your sister. - Senin ve kız kardeşinin ihtiyaçlarını karşılamak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum.

He has a wife and two young children to provide for. - O ihtiyaçlarını karşılamak için bir karıya ve iki küçük çocuğa sahiptir.

karşıla
meet

Rain or shine, the athletic meet will be held. - Her durumda, atletik karşılaşma düzenlenecek.

I'll meet you at the usual time. - Her zamanki saatte seni karşılayacağım.

karşılamak
make something up
karşılamak
take care of
karşılamak
block up
karşılamak
counter to
karşılamak
welcoming
karşılamak
fill
karşılamak
dated
karşılamak
make up for something
karşılamak
confront
karşılamak
greet with
servis karşılama
(Spor) reception
karşıla
countervail
karşıla
{f} countervailing
karşıla
{f} welcoming

Please help me in welcoming Tom. - Lütfen Tom'u karşılamam da bana yardım et.

Where's the welcoming committee? - Karşılama komitesi nerede?

karşılamak
cover

That's enough money to cover the expenses. - O, masrafları karşılamak için yeterli paradır.

I have to cover his loss. - Onun kaybını karşılamak zorundayım.

karşılamak
{f} provision
karşılamak
go far
karşılamak
counter
karşılamak
face
karşılamak
respond
karşılamak
salute
karşılamak
receive
karşılamak
fulfil
zararı karşılama
reparation
candan karşılama
hearty welcome
direksiyon karşılama kolu
guide bracket
erzak ihtiyacını karşılama
purveyance
fazlasıyla karşılama
oversupply
harcamalarını karşılama
reimbursement
karşıla
afford

It's a luxury we can't afford. - Karşılayamayacağımız bir lüks.

Sami can't afford this. - Sami bunu karşılayamaz.

karşıla
defray

The government was compelled to defray the costs of the war. - Hükümet savaş maliyetleri karşılamak zorunda kaldı.

karşıla
counter
karşılamak
to remedy; to prevent
karşılamak
counterpoise
karşılamak
answer
karşılamak
to welcome, to receive; to receive, to greet with; to meet, to cover; to compensate; to block up
karşılamak
make amends
karşılamak
recompense
karşılamak
(zarar) redress
karşılamak
countervail
karşılamak
compensate
karşılamak
to go to meet; to welcome
karşılamak
counterbalance
karşılamak
(haber vb.) receive
karşılamak
to respond to, react to
karşılamak
to cover, pay; to be enough (for), meet (a need)
karşılamak
encounter
karşılamak
take&advantage&of
misafir karşılama odası
drawing room
samimi karşılama
(Konuşma Dili) red-carpet
soğuk karşılama
tepid welcome
sıcak karşılama
a warm reception
sıcak karşılama
hearty welcome
windows karşılama
(Bilgisayar) windows welcome
zararı karşılama
restitution
التركية - التركية
Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği
Karşılamak işi, istikbal
Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu ya da bu oyunun müziği
pezire
karşılama töreni
Bir yere gelişi sırasında o yerin yöneticileri ve halkınca yapılan kabul töreni
karşılamak
Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek: "Herhâlde bu küçük bahçeyi kendi sebze ihtiyaçlarını karşılamak için yetiştirmişlerdi."- N. Cumalı
karşılamak
Boksta karşı oyuncunun yumruklarını savmak
Karşılamak
istikbal etmek
karşılamak
Dışarıdan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek: "Belgrad, Türkiye Cumhuriyeti başvekilini karşılamaya hazırlamıştır."- F. R. Atay
karşılamak
Önlemek, durdurmak
karşılamak
Dışardan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek
karşılamak
Söylenen, yapılan, bildirilen bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak: "Bu suçlamayı hiç üzerimize almadan karşılar ve hoş görürüz."- B. Felek. Önlemek, durdurmak
karşılamak
Söylenen, yapılan, bildirilen bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak
karşılamak
Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek
karşılama
المفضلات