Opposite there is a six-story building.
- Karşıda altı katlı bir bina var.
There is a coffee shop over there.
- Orada karşıda bir kahvehane var.
Tom's car's parked over there.
- Tom'un arabası karşıda park edilmiştir.
I am against this project.
- Ben bu projeye karşıyım.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
The candidate made wild accusations against his opponent.
- Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Whose house is opposite to yours?
- Kimin evi seninkinin karşısında?
His house is on the opposite side of the street.
- Onu evi caddenin karşı tarafında.
They didn't accept the counterproposal.
- Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
There was no counterevidence.
- Hiçbir karşı delil yoktu.
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
John Rutledge disagreed strongly.
- John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
- Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.
Let me compare the translation with the original.
- Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.
Let's compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
I am against this project.
- Ben bu projeye karşıyım.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
- Bence, sigara karşıtı yasa makul.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I contended against falsehood.
- Sahteciliğe karşı savaştım.
The soldiers were disaffected toward the government.
- Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
- Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
Fortunately they had no storms on the way.
- Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties.
- Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
I'm facing that problem, myself.
- Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.