kadarıyla

listen to the pronunciation of kadarıyla
التركية - الإنجليزية
for all
as far as

As far as my experience goes, such a plan is impossible. - Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.

As far as I know, he won't come. - Bildiğim kadarıyla, o gelmeyecek.

so far as

So far as I know, there is no such word. - Bildiğim kadarıyla böyle bir sözcük yok.

He is, so far as I know, a reliable friend. - O, bildiğim kadarıyla, güvenilir bir arkadaştır.

in so far as
kadar
so
kadar
as
kadar
{e} until

I had never seen a panda until I went to China. - Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.

She had lived in Hiroshima until she was ten. - On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.

kadar
{e} till

She didn't know the information till she met him. - Onunla tanışıncaya kadar, o, bilgiyi bilmiyordu.

He worked from morning till night. - O, sabahtan akşama kadar çalıştı.

kadar
as well as

The rich have troubles as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.

He teaches mathematics as well as English. - O, İngilizce öğrettiği kadar matematik de öğretiyor.

kadar
as as
kadar
as near as
kadar
as big as

This cat is as big as that one. - Bu kedi şu kedi kadar büyüktür.

I am about as big as my father now. - Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.

kadar
as much

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

Few things give us as much pleasure as music. - Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.

kadar
so as

Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning. - Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.

The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked! - İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.

kadar
something like

Tom would never ever do something like that. - Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

kadar
or so

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else? - Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?

kadar
insomuch as
kadar
some

You must keep the plan secret until someone notices it. - Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.

All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive. - Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.

kadar
amount

I really wonder how much the inheritance tax will amount to. - Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.

Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week. - Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.

kadar
as much ... as
kadar
degre

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

kadar
amounting
kadar
as... as
kadar
about

The population of Italy is about half as large as that of Japan. - İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.

Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering. - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.

kadar
degree

I agree with you to a degree. - Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.

The suspect was given the third degree until he confessed his crime. - Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.

kadar
proportion
kadar
as much as

He earns three times as much as I do. - O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

kadar
up to the
kadar
untill
kadar
as many

Lucy has as many friends as I do. - Lucy benim sahip olduğum kadar çok sayıda arkadaşa sahip.

She has as many stamps as I. - O, benim sahip olduğum kadar çok sayıda pula sahip.

kadar
as ... as
kadar
to from
anladığım kadarıyla
as far as I understand
bildiğim kadarıyla
for aught I know
bildiğim kadarıyla
as far as I know
bilindiği kadarıyla
as far as is known
gördüğüm kadarıyla
as far as I can see
hatırladığım kadarıyla
to the best of my recollection
ilgilendiğim kadarıyla
all I care
kadar
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
kadar
up to

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water. - İnsan gıda olmadan 40 gün kadar yaşayabilir fakat susuz en fazla 7.

kadar
about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
kadar
more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
kadar
inasmuch as
kadar
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
kadar
as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
kadar
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
kadar
(süre) by
kadar
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
kadar
amount; much: O kadar ver. Give that amount
kadar
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
kadar
pending
kadar
so long as

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

kadar
as far as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

We walked as far as 6 kilometers. - Biz 6 kilometre kadar yürüdük.

kadar
while

Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk. - Sadece bir süre burada dinlenelim, ayaklarım o kadar çok ağrıyor ki yürüyemiyorum.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

kadar
to
kadar
upto
kadar
up
kadar
when

No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career. - Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.

Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination. - Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف kadarıyla في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Kadar
{i} family name
التركية - التركية

تعريف kadarıyla في التركية التركية القاموس.

kadar
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
kadar
Dek, değin
kadar
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
kadar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
kadar
Denli
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
kadar
Büyüklüğünde, genişliğinde
kadar
Miktarda, derecede
kadar
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
kadar
Süre belirtir
kadar
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
kadar
Ölçüsünde, derecesinde
kadar
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

kadar
Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
kadar
ila