kırarak

listen to the pronunciation of kırarak
التركية - الإنجليزية
breaking

Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops. - Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.

We succeeded in breaking the door open after trying for half an hour. - Yarım saat boyunca denedikten sonra kapıyı kırarak açmayı başardık.

Present participle of break
A form of ornamentation in which groups of short notes are used instead of long ones
break dancing
A change of a vowel to a diphthong
Separation of phases from a pesticide emulsion e g an oil and water emulsion
{i} shattering into pieces; calling off, canceling; pausing, recessing
(of waves) curling over and crashing into surf or spray; "the breaking waves"
the act of breaking something; "the breakage was unavoidable"
Strength (wire rope) - The measured load required to break a wire rope in tension Corrosion - Chemical decomposition of the wires of a rope by exposure to moisture, acids, alkalines or other destructive agents
The phenomenon when asphalt and water separate in an asphalt emulsion beginning the curing process The rate of breaking is controlled primarily by the emulsifying agent, and somewhat dependent on environmental conditions
(of waves) curling over and crashing into surf or spray; "the breaking waves
A quick decline In price
Reduction in wave energy and height in the surf zone due to limited water depth
kır
prairie

Laura Ingalls grew up on the prairie. - Laura Ingalls kırda büyüdü.

kır
{i} grizzle
kırarak dağıtmak
diffract
kır
field

Cattle were grazing in the field. - Sığırlar kırsalda otlanıyorlar.

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

kır
countryside

The countryside is beautiful in the spring. - Kırsal İlkbaharda güzeldir.

They lived in the countryside during the war. - Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.

kır
Moor
kır
{s} grey
kır
{f} broke

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

He broke his leg skiing. - Kayak yaparken bacağını kırdı.

kır
{i} fell

I broke my wrist when I fell on it. - Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.

I knew I'd broken my wrist the moment I fell. - Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.

kır
blot
kır
wild

These wild flowers give off a nice smell. - Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.

I like studying wild flowers. - Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.

kır
the country

Why do you think Tom prefers living in the country? - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?

We spent a quiet day in the country. - Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.

kır
the wild

Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red. - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

kır
slopes
kır
hoar
kır
breake
kır
wilderness
kır
grizzled
kır
country

Why do you think Tom prefers living in the country? - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?

Tom and Mary took a long walk through the countryside. - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.

kır
heath
kır
break up

Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day. - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.

kır
{f} shattering
kır
{f} broken

Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him. - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.

By whom was this window broken? - Bu pencere kim tarafından kırıldı?

kır
{f} break

But love can break your heart. - Ama aşk kalbinizi kırabilir.

That boy often breaks our windows with a ball. - Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.

kır
{f} breaking

I must apologize to you for breaking the vase. - Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.

She forgave me for breaking her mirror. - Aynasını kırdığım için beni bağışladı.

kır
{f} shattered

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
shatter

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
countryside, the country, rural area
kır
grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
kır
grayish
kır
moorland
kır
(Tabiat Doğa) de: Heideland heath
kır
frosty

Young plants should be protected in frosty weather. - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.

kır
grayness
kır
uncultivated and open country
kır
greyish
kır
grizzly
kır
gray

That gray-haired man is Tom's father. - O kır saçlı adam Tom'un babası.

Gray goes well with red. - Gri, kırmızı ile iyi gider.

kır
bent

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

kır
diffract
kır
rive

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır
refract
kır
griseous
kır
ruffle
kır
weald
kır
knap
kır
champaign
kır
riven
vitrini kırarak yağmalama
smash and grab raid
التركية - التركية

تعريف kırarak في التركية التركية القاموس.

Kır
(Osmanlı Dönemi) BEYABAN
Kır
sahra
Kır
(Osmanlı Dönemi) BERİYYE
kır
Bu renkte olan. Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer: "Araba tenha, düz yolda tıkır tıkır gidiyor, ara sıra kır kokuları getiren hafif bir rüzgâr esiyordu."- Ö. Seyfettin
kır
Kulağı beyaz işaretli keçi
kır
Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk: "Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer: "Bizim kır evinde roman var; fakat roman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok."- F. R. Atay
kır
Tarla
kır
Bu renkte olan
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
kırarak
المفضلات