İşsiz sayısı tüm zamanların en yükseğindedir.
- The number of jobless is at an all time high.
Japonya'da işsizlik oranı Eylül 2015'te yüzde 3.4 idi.
- The jobless rate in Japan was 3.4 percent in September 2015.
Bebeğin bakımı benim görevim.
- Taking care of the baby is my job.
Tom işi yapması için Mary'yi görevlendirdi.
- Tom assigned Mary to do the job.
İşsiz üniversite mezunlarının sayısı 4000 den fazladır
- The number of unemployed college graduates amounts to more than 4000.
Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.
- Tom is an unemployed aeronautical engineer.
Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
- You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
Ann, bir iş bulamıyor.
- Ann can't find a job.
O çok stresli bir meslek.
- It's a very stressful job.
Ben meslek hakkında buradayım.
- I'm here about the job.
Tom işini seven mutlu bir adam ve işyeri hakkında iyi hissediyor.
- Tom is a happy guy who likes his job and feels good about his workplace.
Benim işyeri ile iyi bir iş yaparım.
- I do a good job with my work.
Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
- If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
- I'm tired of working a nine-to-five job.
Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
- By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
- As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
George o zor işi almaya isteksizdir.
- George is reluctant to take on that difficult job.
Onun için bu zor işi bırakmak istiyorum.
- I want to leave this difficult job to her.
Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
- An attorney's job is proving that his client is innocent.
Polisin işi suçu önlemek ve araştırmaktır.
- The police's job is to prevent and investigate crime.
Tom, Mary'yi işinden ayrılmaya ikna etmekte zorluk yaşadı.
- Tom had difficulty convincing Mary to quit her job.
Tom işini bırakması gerektiği konusunda Mary'yi ikna etmekte zorluk yaşadı.
- Tom had difficulty convincing Mary that she should quit her job.
Tom iyi bir iş yapmak için Mary'ye güvenebileceğini düşündü.
- Tom thought that he could count on Mary to do a good job.
Ben iyi bir iş yapmak istiyorum.
- I want to do a good job.
Tom bazı aletlerle buraya geldiğinde bu işi bitirmek için ihtiyacımız olan her şeye sahip olacağız.
- Once Tom gets here with some tools, we'll have everything we need to get this job done.
Farklı işler farklı aletler gerektirir.
- Different jobs require different tools.
That surgeon has a great job.
I've got a job for you - could you wash the dishes?.
We wanted to sell a turnkey plant, but they jobbed out the contract to small firms.