That wasn't very convincing.
- Bu çok inandırıcı değildi.
It's pretty convincing.
- O oldukça inandırıcı.
Atheism isn't a religious belief.
- Ateizm dinî bir inanç değildir.
My belief is that you are right.
- Senin haklı olduğun inancındayım.
I don't trust his story.
- Ben onun hikayesine inanmıyorum.
He doesn't altogether trust me.
- O bana tamamen inanmaz.
Faith makes all things possible.... love makes all things easy.
- İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.
Tom certainly believes Mary is faithful.
- Tom kesinlikle Mary'nin sadık olduğuna inanıyor.
Tom has a hard time believing anything Mary says.
- Tom Mary'nin söylediğine inanarak zor zaman geçiriyor.
Tom had trouble believing that Mary would actually want to go out with him.
- Tom'un Mary'nin gerçekten onunla birlikte çıkmak isteyeceğine inanma sorunu vardı.
It is believed that whales have their own language.
- Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
Not everyone believed this plan was a good one.
- Bu planın iyi bir plan olduğuna herkes inanmadı.
We believe in Buddhism.
- Budizm'de inanıyoruz.
Do you believe in God?
- Allah'a inanıyor musun?
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
- Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
He didn't believe Ben's words.
- O, Ben'in sözlerine inanmadı.
Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
- Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.