Julie and David had known each other for almost five years, in that time thay had never argued much.
Bir yenilik zamanla yok olur.
- A novelty wears off in time.
Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
- It helps us in times of difficulty.
O, öğle yemeğinde zamanında olmak için babasına söz verdi.
- She promised her father to be in time for lunch.
Bir trafik sıkışıklığı yakalanmazsak, sanırım zamanında orada olacağız.
- I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
Bu sabah okula vaktinde gidemedim.
- I wasn't in time for school this morning.
Tom akşam yemeği için eve tam vaktinde gelir.
- Tom usually arrives home just in time for dinner.
Trene zamanında yetişmek için elinden geleni yaptı.
- He did his best to be in time for the train.
Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
- I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
Sorunu büyümeden halletmeyi zaman içerisinde öğreneceksiniz.
- You'll learn in time that a stitch in time saves nine.
Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.
- If you get up early, you can be in time for school.
Evden biraz daha erken çıksaydın, zamanında olurdun.
- If you had left home a little earlier you would have been in time.
In my time, we didn't desecrate our flag.
You've got here in time for tea — I was just making some.
In time, it got easier to deal with her death.
If I don't leave now, I won't get to work in time.
... In the certainty mode, you tell your TPM which signing keys you trust. The first time you ...
... or taken around the same time together. ...