تعريف i-yapmak في التركية الإنجليزية القاموس.
- egzersiz yapmak
- exercise
Taking moderate exercise will keep you healthy.
- Ilımlı egzersiz yapmak sizi sağlıklı tutacaktır.
Do you like to exercise?
- Egzersiz yapmak ister misin?
- hırsızlık yapmak
- steal
- yapmak
- do
- gösteri yapmak
- demonstrate
- alıntı yapmak
- quote
- anafor yapmak
- eddy
- baskın yapmak
- raid
- blöf yapmak
- bluff
- büyü yapmak
- witch
- görüşme yapmak
- meet
- hemşirelik yapmak
- nurse
- masaj yapmak
- massage
I have to massage my knees.
- Dizlerime masaj yapmak zorundayım.
- savunma yapmak
- plead
- sürterek yara yapmak
- gall
- çıkıntı yapmak
- stick out
- prova yapmak
- rehearse
- yapmak
- perform
As a first-aider, Tom is morally obligated to perform CPR on someone who's had a heart attack.
- Bir ilk yardım görevlisi olan Tom, kalp krizi geçiren birisi üzerinde manevi olarak CPR yapmakla yükümlüdür.
Tom had to perform 100 hours of community service.
- Tom 100 saat toplum hizmeti yapmak zorundaydı.
- hata yapmak
- err
To err is human, but to persist in error is diabolical.
- Hata yapmak insana mahsustur ama hatada ısrar etmek şeytanidir.
To err is to be human.
- Hata yapmak insan olmaktır.
- yapmak
- make
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- yapmak
- execute
- yapmak
- practice
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
My father practices medicine.
- Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
- yapmak
- practise
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- indirim yapmak
- discount
- ayrım yapmak
- distinguish
- değişiklik yapmak
- alter
- hata yapmak
- stumble
- kaçakçılık yapmak
- smuggle
- makyaj yapmak
- make up
- ilk denemeyi yapmak
- baptize
- yapmak
- conduct
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
- yatırım yapmak
- invest
Nobody wants to invest in my country.
- Kimse benim ülkemde yatırım yapmak istemez.
She wants to invest in our company's infrastructure.
- O bizim şirketimizin altyapısına yatırım yapmak istiyor.
- numara yapmak
- pretend
Tom isn't good at pretending.
- Tom numara yapmakta iyi değil.
Tom doesn't have to pretend with me.
- Tom benimle numara yapmak zorunda değil.
- yapmak
- build
They spent six months building the house.
- Onlar evi yapmak için altı ay harcadılar.
It took many years to build it.
- Onu yapmak yıllarımı aldı.
- kur yapmak
- flirt
- tatil yapmak
- holiday
She talked her husband into having a holiday in France.
- O, Fransa'da bir tatil yapmak için kocasını ikna etti.
- nispet yapmak
- spite
- alıntı yapmak
- cite
- aynını yapmak
- replicate
- ayrım yapmak
- segregate
- ağda yapmak
- wax
- aşı yapmak
- inoculate
- deney yapmak
- experiment
- espri yapmak
- joke
- giriş yapmak
- check in
I'd like to check in, please.
- Giriş yapmak istiyorum, lütfen.
I'm just about to check in.
- Tam giriş yapmak üzereyim.
- gösteriş yapmak
- show off
Layla didn't like to show off.
- Leyla gösteriş yapmaktan hoşlanmadı.
- hırsızlık yapmak
- rob
- ikmal yapmak
- replenish
- imlâ hatası yapmak
- misspell
- kalem ile makyaj yapmak
- pencil
- kaçak yapmak
- escape
- masturbasyon yapmak
- (Argo) jerk off
- röportaj yapmak
- interview
I'd like to interview them.
- Onlarla röportaj yapmak isterim.
Tonight, I'll have to do an interview.
- Bu gece bir röportaj yapmak zorunda kalacağım.
- sahtesini yapmak
- counterfeit
- yapmak
- put up
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
- çağrışım yapmak
- evoke
- oymacılık yapmak
- carve
- rezervasyon yapmak
- book
- tatil yapmak
- vacation
I want to take a nice long vacation.
- Güzel uzun bir tatil yapmak istiyorum.
I want to take a vacation on a tropical island.
- Tropik bir adada tatil yapmak istiyorum.
- heykelini yapmak
- sculpture
- iş yapmak
- deal
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
- rol yapmak
- role
- çıkarma yapmak
- subtract
- iş yapmak
- work
Tom had to do some work.
- Tom biraz iş yapmak zorundaydı.
Mayuko avoided doing hard work.
- Mayuko zor iş yapmaktan kaçındı.
- sahtesini yapmak
- forge
- görev yapmak
- serve
- pansuman yapmak
- dress
- abartılı jestler yapmak
- flourish
- acele ile yapmak
- race
- atış yapmak
- shoot
- aynını yapmak
- retaliate
- ayrım yapmak
- differentiate
- açıklama yapmak
- make a statement
- açıklama yapmak
- explain
- açılışını yapmak
- unveil
- bakımını yapmak
- service
- baskı hatası yapmak
- misprint
- başlama vuruşu yapmak
- kick off
- bir konu hakkında genel tanıtım yapmak
- (Hukuk) to introduce
- buğulama yapmak
- steam
- bütçe yapmak
- budget
- darbe yapmak
- (Politika, Siyaset) stage a coup
- dedikodu yapmak
- tittle-tattle
- değişiklik yapmak
- recast
- değişiklik yapmak
- innovate
- dikiş yapmak
- stitch
- doğaçlama yapmak
- improvise
Tom was forced to improvise.
- Tom doğaçlama yapmak zorunda kaldı.
I suppose I'll just have to improvise.
- Sanırım sadece doğaçlama yapmak zorunda olacağım.
- durum değerlendirmesi yapmak
- take stock
- düzeltme yapmak
- revise
- düzeltmeler yapmak
- revamp
- elinden geleni yapmak
- (deyim) put one's back into
- eskrim yapmak
- fence
- etki yapmak
- affect
- eşini yapmak
- duplicate
- gemi yolculuğu yapmak
- navigate
- geçirmez biçimde yapmak
- proof
- görev yapmak
- function
- görüşme yapmak
- treat with
- gösteriş yapmak
- flaunt
- hakkını vererek yapmak
- sustain
- harcama yapmak
- spend
- hatırasına yapmak
- commemorate
- ihracat yapmak
- export
- is yapmak
- smoke
- kalpazanlık yapmak
- falsify
- karşılıklı yapmak
- reciprocate
- kayak yapmak
- ski
My parents enjoy skiing every winter.
- Ebeveynlerim her kış kayak yapmaktan hoşlanır.
He is crazy about skiing.
- O, kayak yapmak için deli oluyor.
- kaynak yapmak
- weld
- kaza yapmak
- (Askeri) shipwreck
- kaçak yapmak
- leak
- kopyasını yapmak
- duplicate
- kritiğini yapmak
- criticize
- kusursuz yapmak
- perfect
- kâğıt hamuru yapmak
- pulp
- makine ile yapmak
- machine
- naklen yayın yapmak
- relay
- numara yapmak
- feigning
- olmadan yapmak
- do without
He'll have to do without a gun.
- O, bir silah olmadan yapmak zorunda kalacak.
We had to do without a TV set.
- Televizyon seti olmadan yapmak zorundaydık.
- orospuluk yapmak
- hustle
- oynama yapmak
- manipulate
- planlar yapmak
- make plans
- revizyon yapmak
- revise
- sahtesini yapmak
- to forge
- sayım yapmak
- tally
- seks yapmak
- make love
- seks yapmak
- (Argo) eff
- seks yapmak
- (Argo) get laid
- servis yapmak
- serve up
- staj yapmak
- (Eğitim) do internship
- stok yapmak
- stockpile
- sözleşme yapmak
- contract
- sızıntı yapmak
- escape
- taklidini yapmak
- imitate
- televizyon yayını yapmak
- (Televizyon) broadcast
- tırtık yapmak
- knurl
- yakıt ikmali yapmak
- refuel
- yapmak
- have
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
Sooner or later, every parent has to have a talk with their children about the birds and the bees.
- Er ya da geç her anne-baba çocukları ile kuşlar ve arılar hakkında bir konuşma yapmak zorundadır.
- yasa çıkarmak/koymak/yapmak
- to make laws
- yatırım yapmak
- invest in
She wants to invest in our company's infrastructure.
- O bizim şirketimizin altyapısına yatırım yapmak istiyor.
I want to invest in index funds.
- İndeksli yatırım fonlarına yatırım yapmak istiyorum
- yazım hatası yapmak
- misspell
- yeni çekim yapmak
- retake
- yenilik yapmak
- innovate
- çağrı yapmak
- summon
- çıkıntı yapmak
- jut
- çıkış yapmak
- check out
What time do we have to check out?
- Saat kaçta çıkış yapmak zorundayız?
I'd like to check out right now.
- Şimdi çıkış yapmak istiyorum.
- ön ödeme yapmak
- prepay
- üçkâğıtçılık yapmak
- play a trick
- ırkçılık yapmak
- segregate
- şekerleme yapmak
- snooze
- alıştırma yapmak
- train
- bakım yapmak
- maintain
Maintaining that tie is important.
- O kravata bakım yapmak önemlidir.
- deklârasyon yapmak
- declare
- dişli yapmak
- indent
- giriş yapmak
- enter
- heykeltraşlık yapmak
- sculpt
- keçe yapmak
- felt
- numara yapmak
- (deyim) put on
- rol yapmak
- act
- sürpriz yapmak
- surprise
Tom wanted to surprise Mary.
- Tom Mary'ye sürpriz yapmak istedi.
I wanted to surprise her.
- Ona sürpriz yapmak istedim.
- uyuşturucu işi yapmak
- deal
- çekim yapmak
- shoot
Shooting from a low angle makes your legs appear longer.
- Düşük açıdan çekim yapmak bacaklarınızı daha uzun gösterir.
- konservesini yapmak
- can
- (bira) yapmak
- brew
- -lik yapmak
- practice
- abone yapmak
- subscribe
- aktarma yapmak
- change
- alem yapmak
- go on the razzle-dazzle
- alem yapmak
- rollick
- alıntı yapmak
- borrow
- ameliyat yapmak
- operate
- analiz yapmak
- analyze
- analiz yapmak
- analyse
- antrenman yapmak
- train
- arama yapmak
- make a search
- arama yapmak
- carry out a search
- askerlik yapmak
- do one's military service
- bakim yapmak
- service
- banyo yapmak
- bath
I want to take a bath.
- Ben bir banyo yapmak istiyorum.
I feel like taking a bath now.
- Şimdi canım bir banyo yapmak istiyor.
- bayram yapmak
- feast
- başlangıç yapmak
- prelude
- bedelli askerlik yapmak
- (Askeri) buyout
- beraber (yapmak)
- in unison
- beste yapmak
- compose
- betimleme yapmak
- depict
- bilgilendirme yapmak
- inform
- bilgilendirme yapmak
- notify
- bir seçim yapmak
- make a choice
- biriken işleri yapmak
- catch up on
- box yapmak
- box
- böyle yapmak adettir
- it is usual to do so
- check up yapmak
- check up
- cilve yapmak
- be flirtatious
- cilve yapmak
- behave coquettishly
- cilve yapmak
- flirtatious
- cilve yapmak
- to be flirtatious
- darbe yapmak
- beat
- dedikodu yapmak
- wag one's tongue
- dedikodu yapmak
- tittletattle
- dedikodu yapmak
- bear tales
- dedikodu yapmak
- talebear
- dedikodu yapmak
- rumour
- dedikodu yapmak
- carry tales
- demet yapmak
- bunch
- demo yapmak
- demo
- deneme yapmak
- try
- deneme yapmak
- try out
- deneme yapmak
- test
- deneme yapmak
- trial
- deney yapmak
- try
- deney yapmak
- experiment with
- deney yapmak
- test
- denk yapmak
- bale
- derecelendirme yapmak
- rank
- derecelendirme yapmak
- rate
- derecelendirme yapmak
- grade
- ders yapmak
- have a class
- desen yapmak
- design
- deve yapmak
- appropriate
- deve yapmak
- pocket
- devir yapmak
- cycle
- devrim yapmak
- revolutionise