her zamanki

listen to the pronunciation of her zamanki
التركية - الإنجليزية
ordinary, habitual, accustomed, usual
late

As usual, Mike was late for the meeting this afternoon. - Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.

She came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

routine

We expected the routine, but we got the extraordinary. - Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.

habitual

Grandfather sat in his habitual place near the fire. - Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.

stock
ordinary
accustomed
usual

She came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

I'll meet you at the usual time. - Her zamanki saatte seni karşılayacağım.

regular

Fill her up with regular. I'll be paying in cash. - Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.

wonted
her zaman
always

Bill is always honest. - Bill her zaman dürüsttür.

To be always honest is not easy. - Her zaman dürüst olmak kolay değildir.

her zamanki gibi
as usual, as ever as
her zaman
ever

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

For all his genius, he is as unknown as ever. - Bütün dehasına rağmen, o her zaman olduğu kadar bilinmiyor.

herzamanki
regular
herzamanki
{s} usual
her zaman
any time

An earthquake can happen at any time. - Bir deprem her zaman olabilir.

Any time will suit me. - Her zaman bana uygun olacaktır.

her zaman
for ever

Tom always blames Mary for everything. - Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.

Tom always blames me for everything. - Tom her zaman beni her şey için suçluyor.

her zaman
everytime
her zaman
all the time

The New York Times reviews her gallery all the time. - The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

her zaman
routinely
her zaman
year

My five year old daughter always goes to kindergarten happy and full of energy. - Beş yaşındaki kızım kreşe her zaman mutlu ve enerji dolu gider.

Tom was stealing money for the last two years, and Mary knew it all the time. - Tom son iki yıldır para çalıyordu ve Mary bunu her zaman biliyordu.

her zaman
all times
her zaman
all the while

She did nothing but cry all the while. - O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

He kept smoking all the while. - O her zaman sigara içmeye devam etti.

her zaman
invariably
her zamanki gibi
as usual

They're late, as usual. - Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.

As usual, Mike was late for the meeting this afternoon. - Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.

her zaman
in season and out of season
her zaman
forever

It feels like I've known you forever. - Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

her zaman
at any time

An accident may happen at any time. - Bir kaza her zaman olabilir.

You can call me at any time. - Beni her zaman arayabilirsin.

her zaman
(deyim) for ever and a day
her zaman
every time

Every time I hear that song, I think of my high school days. - O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.

He drinks his coffee black every time. - O, her zaman kahvesini sade içer.

her zaman
e'er
her zaman
evermore
her zaman
night and day
her zaman
all along

It was you all along, wasn't it? - O her zaman sendin, değil mi?

her zamanki gibi
ordinarily
her zaman
any old time
her zaman
always, for ever, forever, evermore
her zaman
not always
her zaman
each time
her zamanki gibi
as always

Mary, as always, is inimitable! - Mary, her zamanki gibi, eşsizdir!

As always, Keiko showed us a pleasant smile. - Keiko bize her zamanki gibi hoş bir gülümseme gösterdi.

her zamanki gibi
usual

She came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

They're late, as usual. - Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.

her zaman
anytime

Ask me anything anytime. - Bana her zaman bir şey sor.

I will be glad to help you anytime. - Size yardım etmekten her zaman mutlu olacağım.

her zaman
at all times

Keep clear at all times. - Her zaman açık tutun.

You are in my thoughts at all times. - Sen her zaman düşüncelerimdesin.

herzamanki
wonted
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) ÂDÎ
Her zaman
daima
Her zaman
(Osmanlı Dönemi) YEKSAN
Her zaman
her dem
her zaman
Ara vermeden, sürekli, daima, sık sık
الإنجليزية - التركية

تعريف her zamanki في الإنجليزية التركية القاموس.

her zamanki halim
my usual self
(bu benim) her zamanki halim
my usual self