hazırda

listen to the pronunciation of hazırda
التركية - الإنجليزية
on hand, available: Hazırda ne varsa çorbayı onlardan yapalım . Let's make the soup out of whatever happens to be on hand
hazır
prepared

He prepared his speech very carefully. - Konuşmasını çok dikkatlice hazırladı.

She prepared the meal in a very short time. - O, çok kısa bir sürede yemeği hazırladı.

hazır
ready

The food's not ready yet. - Yemek henüz hazır değil.

Get ready for the trip at once. - Hemen yolculuğa hazırlan.

hazır
{s} disposed
hazır
open
hazır
poised

India is poised to surpass China and become the world's most populous country. - Hindistan Çin'i geçip dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi olmaya hazır.

hazır
ripe
hazır
now that
hazır
as long as
hazır
since

We went without him since he wasn't ready. - Hazır olmadığı için onsuz gittik.

hazır
in store
hazır
(Ticaret) spot
hazır
(deyim) on one's guard
hazır
on one's toes
hazır
while

Tom set the table for dinner while Mary cooked. - Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.

Tom stirred the spaghetti sauce while his mother set the table. - Annesi masayı hazırlarken Tom spagetti sosunu karıştırdı.

hazır
hand

When you're preparing food for someone, please don't pick your nose, scratch your ass, or sneeze in your hands. - Eğer birisi için yemek hazırlıyorsan, lütfen burnunu çekme, kıçını kaşıma veya ellerine hapşırma.

Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet. - Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.

hazır
at point
hazır
(deyim) in hand
hazır
go
hazır
premixed
hazır
ready made

Happiness is not something ready made. It comes from your own actions. - Mutluluk hazır bir şey değildir. O sizin kendi hareketlerinizden geliyor.

hazır
handy
hazır
forthcoming
hazır
set

Tom set the table for dinner while Mary cooked. - Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.

Simone, please go and set the table. - Simone, lütfen gidin ve masayı hazırlayın.

hazır
on hand

Tom is never on hand when I want him. - Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.

hazır
immediate

Details weren't immediately available. - Ayrıntılar hemen hazır değildi.

Prepare for immediate departure. - Acil kalkış için hazırlanın.

hazır
game

She is preparing to the Olympic Games this year. - Bu yılki Olimpiyat oyunlarına hazırlanıyor.

He is preparing for the Olympic Games this year. - O, bu yıl Olimpiyat Oyunları için hazırlanıyor.

hazır
on tap
hazır
{s} available

Are you available next week for a follow-up interview? - Önümüzdeki hafta bir görüşme mülakatı için hazır mısınız?

Lunch will be available. - Öğle yemeği hazır olacak.

Hazır
premade
hazır
be ready

At eight o'clock I will be ready for work. - Saat sekizde iş için hazır olacağım.

You should be ready for the worst. - En kötüsü için hazır olmalısınız.

hazır
presets
hazır
ready to

I'm almost ready to go. - Neredeyse gitmeye hazırım.

I am ready to go with you. - Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.

hazır
present at
hazır
in train
hazır
quick

Dan fixed a quick meal for Linda. - Dan, Linda için hızlıca bir yemek hazırladı.

You must get ready quickly. - Çabucak hazırlanmalısın.

hazır
forward
hazır
ready, prepared; willing; present; (giysi) ready-made; now that, since, while, as long as
hazır
operational

The plane is now operational. - Uçak artık kullanıma hazırdır.

hazır
on one's mettle
hazır
now that (the opportunity has presented itself), seeing that, since: Hazır fırsat çıkmışken bunu yapalım. As the opportunity is at hand, let's get this done
hazır
stand by

You can make it! Go for it. I'll stand by you. - Onu yapabilirsin! Kim tutar seni. Yardımına hazır olacağım.

Stand by for instructions. - Talimatlar için hazır bekleyin.

hazır
ready-to-wear
hazır
willing

I am willing to help you with your work. - Ev ödevinizde size yardım etmeye hazırım.

I'm willing to help you if you want me to. - Eğer yapmamı istiyorsan, sana yardım etmeye hazırım.

hazır
on
hazır
ready, prepared
hazır
content
hazır
(cevap) snappy
hazır
finished

Have you finished packing yet? - Hazırlanmayı henüz bitirdin mi?

When will your homework be finished? - Ev ödevin ne zaman hazır olacak?

hazır
up for

Instead of preparing a dinner by candlelight, she put her boyfriend up for auction on eBay. - Mum ışığı yanında akşam yemeği hazırlama yerine o, eBay'da açık artırma için erkek arkadaşını satışa sundu.

Are you up for the challenge? - Mücadeleye hazır mısın?

hazır
cut and dried
hazır
agreeable

We are agreeable to your conditions. - Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.

hazır
(ilaç) officinal
hazır
reach me down
hazır
present

All the members were present. - Bütün üyeler hazır bulundu.

Tom spent the whole morning getting ready for his presentation. - Tom bütün sabahı sunumuna hazırlanmakla geçirdi.

hazır
prompt
hazır
readymade
hazır
in the mood for
hazır
present, in attendance, attending
hazır
at hand
hazır
up
hazır
fit
hazır
cut

I cut myself with a knife while I was making dinner. - Yemek hazırlarken kendimi bıçakla kestim.

hazır
on call

I am not on call tomorrow. - Yarın göreve hazır değilim.

hazır
standby

National rescue teams are on standby ready to fly to Japan. - Milli kurtarma ekipleri beklemede Japonya'ya uçmaya hazır.

التركية - التركية